Pazartesi, Ekim 22, 2012

(Kabul Ediyorsunuz?)


H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.
Birinci Bölüm, ikinci Kısım, On Altıncı Anlatım, Sözcük Sayısı 1025
Halk Olma Olgusu Ve İsyan Kokusu
(Kabul Ediyorsunuz?)

Saygın okurlarım,
Gören duyan var mı?
Bu çözülmeyen çözüm bulunamayan siyasi ortamı çözmeye ulaşan olmasa da,  çözüme yaklaşan veya yaklaşanlar olmuştur diyen var mı?
Bu sorular ne diyip okuyanlarınız var mı?
Konular çok olunca olgular size şimdi ağır gelebilir…
Bunları siyasi kişilerin dediklerini okuyun ve düşünün niye bunlar bize ağır geliyor, veya benim için  bu adam ne yazıyor veya niçin yazıyor?
Düşünün, düşünmezseniz yok olursunuz sizleri yok ederler…
Sorular aklınızı karıştırabilir önceki ve sonraki zaman dilimi düşündüğünüzde niye düşünmediğimizi anlayabiliriz…
İşte bu nedenle 11 Kasım 1938 den bu yana değişik senaryolarla üretilip halkın tepkisi dış ülkelerce devamlı test edilmektedir, bu testide bizim siyasetçileri kullanarak yapıyorlar…
Bizlere düşünmeyi bilmeden olduğumuz gibi, bizleri olmamaya olmayı gösteriyorlar…
Niye ben anlaşır gibi yazmadım işte düşünmeniz için dostlarım anlaşılır yazsam düşünmek yerine verdiğim düşünmeği düşünürsünüz, beni istediğim sizin düşüce ve fikir üretmeniz…
Dış ortam yukarıda belirttiğim testi bazen Türk toplumundan çıkmış kişiler vasıtası ile yapmaya çalıştıkları görülür, biz bulara çok ama çok güveniriz, bazen de içeriye sızdırdıkları kişiler tarafından yapı taşlarını oynatarak test etmeye çalışırlar…
Bu olguları yılardır yaptırmışlardır ve de yapılacaktır, burası Türkiye…   
Yakın tarihimizde olan olgu bunun açık bir örneğini göstermektedir 1970’i yıllarında sol ve sağ kavgaları başlamasına ön ayak olan dış güçler 1974 yılında 4 sene sonra, Kıbrıs barış harekâtı ile oluşan halkın tepkisinden ne olduğunu şimdi bile anlayamamışlardır…
1970 yılardan 20 yıl önce yani 1950’i yıllarında marşsal yardımı diye bir yardım ABD yardımla bilhassa Askeri yönden yaptığımız yatırımlar ve ekonomimiz zaptı zapta altına alınmıştı…
Şimdiki teknoloji savaşlarında istihbarat yardımı veriyorlar veya verdiklerini halka empoze ediyorlar, geçmişi bilmeyen geleceği kuramaz, kursa bile köle yapısı altında kurabilir…
1970 yılından 10 yıl önce 1960 yılında ihtilal olmuş ve halk yinede ordusunun yanında tek yürek tek güç olmuştu ve 1960 yılından ondört yıl sonra 1974 yılında Kıbrıs barış harekâtı sırasında yapılan tüm dış müdahalelere karşı Türk halkı tek vücut olmuştu…
O zaman diliminde şimdiki zaman diliminde olduğu gibi uşak siyasetçiler ülkeyi yönetmiyordu, tabii ki onlarında hataları vardı ama hiç biri gelecek şimdiki zamanda olduğu gibi açık açık bu milleti satmamışlardır…
1974 yılında başta sosyal demokrat bir başbakan ve dini o zamanlardan alet eden ve şimdiki sayın denilenleri yetiştiren bir başbakan yardımcısı vardı, bunlar kimdi ve ne yapıyorlardı?
Neyi doğru neyi yanlış yaptılar?
Bulunduğumuz günlerin başlangıcı ise 1974 yılının altı yıl sonra 1980 yılında dış müdahale sonucu oluşan ikinci ihtilal ile olmuştur ve dış güçler önceki yaptıkları senaryoları güncellemek ve daha iyi bir senaryo üretme fırsatını yakalamışlardı…
Bu arada testler devam ediyordu, her testin sonucu yabancı ülkelerde yapılan senaryolara ışık tutuyor ve senaristin işi daha kolaylaşıyordu…
Önceden oyuncular hazırlanmış…
Film setti kurulmuş…
Yer ve mekân belirlenmiş…
Senaristtin senaryoyu yürürlüğe koyması için ortam hazırlanıyordu…
Senarist satranç oyunundaki gibi her taşı dikkatli oynaması şarttı çünkü bunu o zaman diliminde bilinmesi senaryonun bozulması demekti, bir sonraki hamleyi rahat rahat hazırlaması için tüm oluşumlar oluşuyordu…
Senarist bunun için öncelikle halkı rahatlatma aşamasını sağlaması gerekirdi rahatlayan kişi fazla düşünmez ve olanlara seyirci kalırdı, ve oyuncular rahat rahat oyunlarını oynayabilirdi ve de oynadılar…
Bunu için senarist renkli hayatlar portesini yaptırması şarttı…
Önce renkli televizyon geldi sonra magazin basını ve paralı Türk örf adetlerine uymayan magazinsel programlar gündeme senarist getiriyordu, arkada olan asıl filimin senaryosu büyük bir titizlikle yapılıyordu, bunun adı BOP ve KOP olacaktı…
Birinci film BOP incisi KOP olacak biçimde bu isimler yaklaşık 1970 yılında konulmuştu…
Bu filimler son derece organize ve gizli yapılması gerekliydi…
Senarist gizliliği ön planda tutarak olayları göstermeden oyuncuları hazırlaması gerekti, daha sonra bu gizliliği gizlemek için halka renkli hayatları sergiledi…
Bir başka senarist ise bu arada ekonomik yönden dışa bağımlı olmak için bankalar ve devlet daireleri ele alma senaryoları üzerinde çalışıyordu…
Buda kapitalsizimin ayak sesleri olarak duyulmaya başladı, önce faizciler sonrada bu işi resmi olarak yapmak için bankalar kullanılacaktı, para akışını sağlamak amacı ile burada sözleşmeli personel yasası çıkarılacaktı, daha sonra bu personel ile aynı statüye sahip devlet personelini de almak ve buları ayırmak ve bölmek kolay mümkün olacaktı…
Ayrım önce devletin çalışanları arasında olması devleti bölmeği kolaylaştırırdı işte bu senaryoda son derece gizli ve olgularda senarist veya senaristler başarılı oldular…
Aynı işi yapan memur aynı ücreti almıyor ve daha az çalışıyordu, rüşvet, alınan ve verilen parayı hesap etmeyen devlet personeli ve de politikaları sayesinde bölme ve bölünme kolalaştı…
Eğitim konusunda çalışan başka bir senarist daha vardı, asıl sorumlu bu senaristin yaptığı işlemler ve halkı bölmesi için bu senariste sonsuz kredi sağladı, gülen cemaati bunların başında geliyordu, bu cemaat gizlice görünmeden çalışacak ve önceleri emir verilene kadar kendini belli etmeyecekti…
Bu cemaat her yönde kendi amaçları için kişi yetiştirip, bunların kafasını yıkamakla uzman olanlalar arasındaki koordinasyonu sağlayacaktı ve hiçbir surete bunlarda ortaya çıkmayacaktı. Zamanı gelince yavaş ve temkinli bir vaziyette fark ettirmeden halkın arasına katılıp değişik görünümde ortaya çıkacaktı…
Diğer yapılan senaryolara bu kişiler destek verecekti, bu destek medya, devlet, askerin üzerinde yapılan psikolojik senaryolara içten destek vererek bölme veya hukuksal yönden yasal iftira atmak yolu ile olması planlandı…
Bu yukarıda bahsi geçen cemaat elemanları asayişi sağlayan polis ve askerin içine girmesi en mühim konu idi, diğer yandan halkı bölmek için bilhassa kadın ve çocukların hazırlanması da bu senaristin görev alanı içindeydi ve bunu da başardılar…
Bu senarist özgürlük ve barış temalarını işlemekle de görevlendirildi. Bu özgürlük ve barış temaları görünüşte halkın yararına olacak fakat geri planda halkı dini yönden bölmek mezhep ve diğer konularda kışkırtma olarak olguya oturacaktı. Görülen o dur ki; bu konuda başarılı olarak senarist en üst düzeye gelecekti, buda zaman içinde Türkiye’de en üst düzeyde en iyi yerde oturacak aktörü hazırlamakla olacaktı, tarafsız gibi davranıp taraf tutan bu aktörün çok iyi reklamı yapılması gerekli bir olguydu…
Üniversitelerde ve diğer devlet kurumlarında bu ve buna benzer kişiler konuşlanmıştır…
Bu olguda yerleştirilen devlette çalışan personelin arasında sözleşmeli personel alıp onlara olmadık işler verip gerektiği zaman gerektiği yerde kullanabilmek için alım yapıldı, aynı yerde çalışan aynı statüye sahip olan personel ile büyük bir parasal uçurum olması sağlandı…
Diğer yönden düşünen ve gözlemleyen halka ne yapılabilirdi?
Bununda kolayı bulundu…
Saygı ve saygısızlık ön plana alınacaktı…
Bakın ben yazılarımda saygın okurlarım diye sizlere hitap ediyorum…
Sayın ile saygın arasındaki fark nedir….
Herkes bir yerde sayın olur, saygın olmak; bilinç ve düşünceye ve bunu üreten fikre saygı gösterenlere söylenir…
Bir hafta düşünmenizi istiyorum…
Sizlere ben saygın diyorum…
Siz kendinizi sayın mı, saygın mı kabul ediyorsunuz?
Saygılar…
22.10.2012
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni
Cessur Demirali Gürsu
On Altıncı Anlatım sonu
İkinci Kısım devam edecektir
Birinci Bölüm Devam Edecektir

Cuma, Ekim 19, 2012

Say


Say



Twitter mesajı için mecburen yazılı olarak savunma yaptı…
Piyanist Fazıl Say'ın Twitter'da yazdığı yazılar nedeniyle laik Türkiye Cumhuriyetinde düşünce veya başkasının düşüncesini aktardı diye yargılanmasına başlandı. 
Saygın Say saymamış dini değerleri aşağılamış Muz Cumhuriyeti Savcısı  'Dini değerleri aşağıladığı' gerekçesiyle siyasi olarak sayılabilecek ve tarihe çamur ile yazılacak dava açtı ve 1.5 yıla kadar hapsi istemiş…
Muz cumhuriyetini baş tacı olan savcıya kızmak için içinden 10 kadar saymış Say.
Saymışta ne olmuş demişler Saymış içinden dışına doğru, kızmış ama saygısını bozmadan mecburen saygısından Say savunmasını yazılı yaptı...  
Fazıl Say, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerini alenen aşağılama" suçlamasıyla 1.5 yıla kadar hapis cezası istemiyle ilk kez hakim karşısına çıktı çıkınca muz Cumhuriyetini hakimine saymamak için içinden 1981 re kadar saymıştır sonra 29 a kadar saymıştır, daha sonra saygın Fazıl Say, Ömer Hayyam'a ait olduğunu söylediği bazı dizeleri Twitter'da paylaşmış ve 3 kişi şikayetçi olmuştu.
Ben bu düşüne hayvan insan olan 3 kişiye sayıyorum…
1) Herkes düşünen hayvan olabilir ama kimse sanatçı olamaz…
2) Herkes saysın düşünen hayvan olabilir ama kimse saygın Fazıl say olamaz…
3) Herkes kendi çapında dini değerleri sayar ama kimse Fazıl say gibi dini değerleri sayamaz…
Duruşmada Say'ı saymayı bilen saygın gönüllü olarak savunan 25 düşünen hayvan olan insan evladı avukat hazır bulundu. 
Duruşmada, kimlik sayı tespiti yapılan Fazıl Say, müzisyen olduğunu belirterek, saymaya başladı:
Say, Gelirinin belirsiz olduğunu söyledi.  
Say, İddianamenin okunmasının ardından savunmasını yapan Fazıl Say, haklı olarak  ve sanatçı olarak ''Hakkımdaki suçlamaları reddediyorum. Beraatime karar verilmesini istiyorum'' dedi. 
Muz cumhuriyetindeki hakim diledi arabesk sanatçısı olan Birini daha dikkatli dinlerdi bu muz cumhuriyetinde…
Mecburen say saygısından saymamak için Mahkemeye yazılı savunmasını sunan Fazıl Say, duruşmalardan vareste tutulmasını talep etti. 
Muz Cumhuriyetinin Hakim olan hakim, sanık saygın  Fazıl Say'ın duruşmalardan vareste tutulmasına karar vererek, duruşmayı 18 Şubat'a erteledi.
Ne çıkarsa İstanbul’dan orada bulunan yedi başlı yılan şeklinde düşünen havan diye tabir edilen insanlardan çıktığını artık kabul etmemiz gerekir…
Evet, 
Çağlayan'daki İstanbul düşüne hayvan tabir ettiğimiz insanların bulundu Adalet Sarayı'nda bulunan İstanbul 19. Sulh Ceza Mahkemesi'nde görülecek duruşma öncesinde aralarında düşünen hayvan yalnız bular sayın değil saygın olan sanatçılar, Tarık Akan, Rutkay Aziz, Bülent Kayabaş ve Selçuk Yöntem'in de bulunduğu çok sayıda sanatçı ile siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri adliye önünde saydılar çünkü saygın Fazıl Say'a destek olmak için toplanmışlardı.
Sayan saygınlar Adliye önünde toplanan saygınlar  "Fazıl Say yalnız değildir", "Özgür sanat özgür dünya", "AKP sanatçıyı rahat bırak" yazılı pankart ve dövizler taşıdı.
Gözler Muz cumhuriyetinin devlet sanatçısı Sayın denilen Kürtçe şarkılar söyleyen Ajda Pekkan’ı ve şehitleri sahnede anan ve reklamını yapan  Sezen Aksu’yu aradı, gönüllerde  siyaset uğruna yasal gazi olan  Say’ı saymadıklarını  gören gözler bakış açılarını herhalde biraz daha geniş tutar…
Ve de tüm siyaset uğruna gazi olan sanatçıları saygıyla anıyorum…
Saygılar….
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali GÜRSU

Pazartesi, Ekim 15, 2012

H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.(Var mı?)


H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.
Birinci Bölüm, ikinci Kısım, On Beşinci Anlatım, Sözcük Sayısı 763
Halk Olma Olgusu Ve İsyan Kokusu
(Var mı?)
Saygın okurlarım,
Geçtiğimiz hafta yazımda Savaş ve Barış denilen bir anketten bahsedip şöyle yazmıştım, “bu anketi siz yazdınız siz oyladınız toplam oy sayısı 222, bakınız, 527 kişi bir köy veya ufak bir kasaba olabilir, bu anketi sosyal medya denilen facebook kesiminde yaptık isteyene okuyucularım https://www.facebook.com/questions/459819430729250/  adrese girerek bu bölgeyi şehir veya ulus olgusu olarak yaparlar.”
Yazımı yazdığım zaman dilimine şehir olmadık ama kasaba olma yolundayız inanın belediğe bile kurulur şöyle ki; kullanılan oy sayısı 301 oylamayı takip eden 748 kişi var. Bu anketten memnun olmayan kişilerde olabilir ama bu müdahale olmadan yapılan bir anket karar sizlerin, savaş rüzgarları esen bir memlekette bu kadar facebook sayfası varken ve herkes sosyalleşmek amacı ile sayfa kurulmuşken bu anket bence dikkat çekecek bir ankettir…
Okurlarım,
Benimle arkadaş olmak kolaydır ama düşmanım olmak zordur…
Düşmanım olana kişi ve kurumlara inanın acırım… 
Bu yazımda sizlerden biraz üst düzeyde düşünmenizi istiyorum. Çünkü küçük düşünme insanı küçültür okurlarım…
Anlam ve kavramlar küçülürse toplumda küçülür, o nedenle bu yazım biraz sıkıcı gelebilir fakat büyük düşünün büyük toplum olalım…
2010 yılında sizlere yazdığım yazıları artık tekraren biraz düzelterek yazacağım, fotoğrafa at gölüğü takmada baktığımda, ne batı cephesinde, nede doğu cephesinde değişen bir şey göremiyorum hiçbir şey yok , yalnız tarih ve zaman değişti sizlerde bunu benim gibi göreceksiniz… 
Benim için zaman durdu bakın niye?
11 Mart 2010 tarihinde yazdığım yazılarda şu soruları sormuştum.
Aslında soruların cevapları içinde saklı idi…
Bizler yani aydın geçinen düşünen hayvanlar ve şimdi bilgiçlik taslayarak bilgi verenler sesleniyorum…
Bu soruları çözerler var mı, yazmaya utandınız da sonra doğruları yazabilirleriniz var mı?
Çıkar ve en kötüsü düşüncesizce yazarlar hâlâ aranızda bulunuyor mu?
Düşünmekten aciz başkalarını düşüncelerini kullanıp çıkar için halka at gölüğü takan ve yorum yapan kişiler sayesinde halka düzgün haber vereniniz var mı?
2010 ve daha önceleri en önce kendinizi ve kendimizi aldattık bunu itiraf eden kişiler var mı?
Sanal dünyayı gerçek dünya olarak bildirdik diyen var mı?
Olgulara bakamadan yıllarca bu böyle devam etti mutlu olanınız var mı?
Halkımıza olanları göreniniz var mı?
Bu olguda önce kendimizi düzetmek şarttır diyen var mı?
Özeleştiri yaparak kendimizi tanımamız gerekir diyen var mı?
Türkiye’de halkın tepkisi ne diyen var mı?..
Sizce ve sizin tepkiniz doğrumu diyen var mı?
Halkın tepkisi, ne yönde, bunu bilen var mı?
Kim yönlendiriyor bu halkı, düşen var mı? 
Tepki etkiden ileri gelir, bir insana etki yapmaz ise tepkide alamazsınız, olgulardan etkilen kişiler susturuluyor mu?
Evet,
 Sizlerin hislerinizi ne olursa olsun, isteseniz de tepki olarak göstere biliyor musunuz?
Bu sorular aslında oluşum insanın beynine bloke koyuyor…
İsteseniz de, istemeseniz de, düşüncelerinizi söyleyemiyorsunuz…
Toplumlara karşı karşıya gelse de susuyorsunuz…
Muz Cumhuriyetinde yaşıyorsunuz…
At gözlüğü ile bakan aydın geçine kişiler sizler, düşüncelerinizi kullanıldığı zaman toplum bilincini bile yok edebilirsiniz bunu biliyor musunuz?
Toplum tepki verir ama beyni yıkanmış ve düşüncelere bloke konan veya olgular at gözlüğü ile gösterilen olmayan fikirler öğretilmiş halk  tepki verilirse ne olur biliyor musunuz?
Bu zaman dilimini düşünün…
Tepkiyi Almamak mı?
Yoksa tepki almak mı?
 İşte asıl sorulacak sorular bu…
Halkın içgüdüleri kuvvetli olsa bile halk sizce tepkiyi bu olguda doğru verebilir mi?
Tarafsız düşünün…
Bu şimdiki zaman diliminde Türkiye’de neler olmuyor…
2010 senesine bakalım o zamanda  Türkiye’de neler olmuyordu?
10 Mart 2010 tarihinde bizlere gösterilen olay olgu ne idi hatırlayın…
İster iktidar ister muhalefet yanında olun tarafsız düşünün?
Bir ana muhalefet partisinin liderine şimdi bile doğrular tam anlamı ile anlaşılmayan bilgiler doğrultusunda bir yaptırımla yapılan haklı veya haksız olguda nasıl bu halk tepki veriri?
Şimdiki zamanda bu olgu kimin veya kimlerin işine yaradı?
Kimseyi kutlamayın veya suçlamayın tek istediğim düşünmeniz…
Bu tepkiyi de vermek için doğru ve yanlış bilgilerin, doğruyu veya yanlışı öğretilmesi ile olur diye düşüneniniz var mı?
Fakat burası Türkiye, Türkiye’de neler olmuyor ki demek ile işte nasıl bir etki yaptığımızı veya nasıl bir etki ile yanlış yaptığımızı, neyle oturup kalktığımızı düşüneniz var mı?
En kötüsü bu oluşumdaki siyasetçilerin içinde en iyisidir diye bağlananız kişi ve gruplar size bu zamana kadar ne kadar doğru bilgi verdiler, bu bilgileri sizlere veren varsa bile, bunu yeterli olmadığını itiraf edeniz var mı?
Karşısında kaldığımız veya karşısında olduğunuz, oluşum ve fikirleri savunan veya savunduklarını söyleyen aydınları habise gönderen fikirleri bloke edenlere karşı tepkiniz ne oldu?
 Bu olgunun sizlere sunduğu bu zihniyetle daha ne kadar susacak ve konuşmayacaksınız?
Düşüncelerimizi bloke edenleri düşüneniniz var mı?
Önce bizim halktan ayrılmamızı sağlayan daha sonra bizlere bilgi veren aydınlara tepkimizi halkın tepkisini belli eder düşüncesini paylaşan var mı?
Birde şu vardır ki; dış ülkelerin tepkisi ve bizim etkimiz sayesinde halkımız için düşünceleri yıladır değişmemiştir ve değişmeyecektir bunu gören var mı?
Bu olgu çerçevesinde, Türk Halkı ise nerede neye tepki vereceği henüz yabacı güçler tarafında söylenmediğini biliyor musunuz veya bunun fakında olanınız var mı?
15.10.2012
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni
Cessur Demirali Gürsu
On Beşinci Anlatım sonu
İkinci Kısım devam edecektir
Birinci Bölüm Devam Edecektir

Çarşamba, Ekim 10, 2012

Telekomünikasyon Yazı detayı


Saygın okurlarım.,
Şu anda savaş rüzgârları ülkemizde eserken önceden bunu savaş projesi hazırlığını ve bunu dış istihbarat servislerince desteklendiğini görmekteyiz…
Görüntüyü birkaç açıdan görmek faydalı olacaktır ve kendimizi hazırlamamız gerekir…
Açılar fazlalaşınca görmek ve analiz etmekte zorlaşır…
Örnek olarak kişisel bilgiler Telekomünikasyon yolu ile tüm şirketlere dağıtılıyor, bu bilgiler tüm dış ve iç istihbarat servislerine servis ediliyor, kimsede bunu umursamıyor…
Bende başıma gelmeseydi belki umursamazdım, bu yazıyı da  yazmazdım, şimdi tüm deliller ışığında  anlatacağım, bu olguya tesadüfen ve onların yaptığı bir yanlışlıkla şahit oldum…
Dikkati olalım…
Geçtiğimiz ilkbahar başında kart ekstralarım gözden geçirirken bir olgu dikkatimi çekti…
Sorumlu bir vatandaş olarak çalıştığım bankaya bir dilekçe yazdıktan sonra kendi çabalarımla benden habersiz para kesinti yapan şirketten parayı geri almıştım…
Önce fazla umursamadım çünkü paramı geri almıştım fakat alırken…
ASSISTPLUS şirketine ulaştım ve orada görüştüğüm yetkili “sakın bankaya dilekçe vermeyin yoksa bizim şirketimiz kötü puan alır ben sizin paralarınızı iade edeceğim” dedi…
Biraz düşündükten sonra sorumlu bir vatandaş olarak bankaya haber verdim…
İki gün sonra 498.00 TL. Param 497.00 TL. Olarak hesabıma geçirildi, 1 lira benden havale parası kesilmiş…
Ben dilekçemde bankadan günlük faiz istemiştim ama benden havale parası kesilmişti…
Kesiti ufak bir meblağ ama mide bulandırdı…
Benim gibi kaç müşteriden bu para kesiliyor diye düşündüm…
01-06-2012 tarihinde bankama bir başka yine habersizce para kesildiği hakkında itiraz dilekçesi yazmıştım…
İkinci dilekçe sonucu ise 20.6.2012 tarihinde 20 gün sonra bana mesaj ile ulaştırıldı…
“Bankamıza ilettiğiniz itiraz işleme alınmıştır, kartınız geçici ödeme yansıtılmıştır belge temin edildiği takdirde tarafınıza bilgi verilecektir” böyle bir mesaj banka tarafından telefonuma  çekildi.
Bu mesajdan bir gün sonra beni yine ASSISTPLUS dan aradılar “biz size parayı yolladık niye banka bizden para talep ediyor” dediler…
Bende “Bana gönderdiğiniz paranın dekontunu bankaya gönderin” dedim.
Daha başıma gelecek varmış…
Bu seferde GLOBAL ASSİST devamlı beni aranmaya başlandım her telefon ya toplantıda iken yada iş görüşmesi yaparken geliyordu…
Önce nazikçe “Ben hiçbir sigorta şirketi ile çalışmak istemiyorum beni bir daha aramayın” demem rağmen bu şirket 15 Ocaktan bu yana devamlı arıyordular ve rahatsız edecek biçimde davranıyorlardı…
Geçtiğimiz ay içinde bana dini kitaplar satmak içinde yine bu benim gizili numaradan arandım…
Bunu üzerine ufak çapta araştırma yaptım, bu araştırmamı derinleştirince inanılmaz bilgilere ulaştım…
23.06.2012 tarihinde bir kere daha arandım, bir beyefendi tarafından arandım…
Bu beyefendiye “Bu sunulan hizmeti istemediğimi” bildirdim, fakat o beyefendi beni defalarca üst üsse aradı bende 155 bu numarayı ihbar ettim…
Sonuç tabii ki sıfırdı hiçbir gelişme olmadı…
29.06.2012 tarihinde GLOBAL ASSİST Genel müdürlüğünden aradığını söyleyen bir bayan aradı…
Karşımdaki bir bayan olduğu için yine nazikçe aynı şekilde konuşarak “bu hizmeti istemediğimi” söyledim…
23.06.2012 tarihinde yine aynı şirketten aradığını söyleyen bir beyefendiye aynı şekilde bu cümleyi söylemiştim…
O hanımefendiye şunu sordum “telefonumu nereden buldunuz bu telefon gizlidir” dedim, karşı taraf cevap veremedi…
Daha önce arandığımda yine bir bayana bu soruyu sormuştum oda bana OYAK sigortadan beni aramıştı, kendisinin söylediği bir cümleyi hatırladım, “ Tüm Bankalardan çeşitli yerlerden kişisel telefonları alıyoruz” demişti…
Yine 28.06.2012 tarihinde özel bir sağlık merkezine gittim, oradaki işlemlerde özellikle gizli telefon numaramı verdim, 29.06.2012 tarihinde beni başka bir şirket aradı, onlara da aynı soruyu sordum…
Eczanelerden ve hastanelerden referans olarak benden habersiz telefon numaram o şirkete verildiğini öğrendim…
Bunun üzerine Aklım iyice karışmıştı…
Kimin verdiği gizli tutuluyor veremeyiz diyorlardı fakat benden “260.00 lira karşılığı sigorta yapacağını” söylüyorlardı…
03.07.2012 tarihinde yine beni CNO iletişim merkezi Yapı Kredi Bankası sigortadan aradığını belirten “Enes” bey diye biri “0532 7551262” nolu telefondan 10:40 da aradı…
Durumu onda izah ettim ve telefonda kart numaramı vermeyeceğimi söyledim, arkadan ARAS KARGO beni aradı kartımdan para çekileceğini söyledi ve benden onay istedi…
Daha sonra gerçekten geri dönüş yaptığımda ARAS kargo olarak cevap verdiler…
Olayı anlattığım zaman içinde kısaca ARAS kargo şirketine “ONAY VE KART NUMARAMI VEMEDİĞİMİ” söyledim…
Kart numaramı vermeyeceğimi beyan ederken karşı tarafın bana söylediğine göre benim konuşmalarım kayıt altına alınıyormuş, burada bir parantez koyalım ve düşünelim “bu kayıt altına alına konuşmalar nereye kimlere dinletiyor” buda şüphe duyulacak bir olgu…
Yukarıdaki olgunun olduğu zaman birkaç dakika daha sonra yine beni “Enes” bey aradı hakaretli bir konuşmadan sonra telefonu mecburen kapadım…
O kişi bir daha beni aramadı…
09.07.2012 tarihinde yine bir toplantı esnasında 0216 470 75 74 nolu telefondan 13:09 da müşteri temsilcim olduğunu söyleyen bir kişi adının “Murat“olduğunu belirterek yine kart numaramı kendisi söyleyerek beni “ sigorta“ emek istediğini söyledi.
Bende “Murat” beyefendiye onunu üzerine “Kart numaram sizin elinize nasıl geçti” diye sordum “Murat” Beyefendi bana “Düzenli alışveriş yaptığınız için düzenli olarak bu kart numaraları sistemimize düşüyor ” dedi. Bende “hayır istemiyorum” diyerek telefonu kapadım…
Saat 13:31 de telefonumda görülen telefonu şüphelendiğimden ötürü ben aradım ama cevap veren yoktu.
Zaman ilerliyordu Temmuz aydan sonrada devamlı aranıyordum…
06-10-2012 cumartesi saat 15:31’de 0850 480 29 29 dan bir kere daha arandım arayan bayan “Sizi Akbank aracılığı ile arıyorum önceden sigortanı varmış devamını yapmak için TC kimlik numaranızı veriniz” dedi bende “Telefonda bu bilgiyi sizinle paylaşamam” denim ses tonu biden bire sinirlendi “o zaman kredi katınızı elinize alın numarayı teyit edeceğim” dedi, bende “bunu sizinle paylaşamam fakat Akbank aracığı ile arıyorsanız orada benim tüm bilgilerim mevcut dedim” …
O hanımefendi Israrla ve benim kapadığım ve de 13.03.2012 tarihinde bana bir telefon geldi pazarlama yapan SFG REKLAMCILIK İSTANBUL firması bana istemediğim halde ürün gönderip söylemediğim kredi kartımdan 399.00 lira çekti daha sonra 29.05.2012 tarihinde yine benim isteğim dışında yine kartımdan iki defa 249.00 + 249.00 = 498.00 lira sigorta amaçlı ASSISTPLUS İSTANBUL firması para çekti…
Ben hemen önce SFG REKLAMCILIK İSTANBUL için 21-03-2012 tarihinde bankaya itiraz dilekçesi gönderdim daha sonra ASSISTPLUS İSTANBUL için de 01-06-2012 bankama dilekçeyi yolladım; 29.05.2012 tarihinde yapmadığım bir alışverişi dönem internet şubesinde dönem içi işlemlerimde görmüş bulunuyorum bu nedenle 31-05-2012 tarihinde sonu … biten nolu kartımı telefon bankacılığı yardımı ile bloke ettirdim, ve bu kart numarasını bana okuyarak “doğrumu” dedi, ben yine “bunu sizinle paylaşamam yalnız beni şube arar ise görüşe bilirim” dedim, oda bana “şube siz niye arasın işleri güçleri yok ta sizimi arayacaklar ben müşteri temsilcisiyim bana talimat verildi” dedi, ben ısrarla “Sizin müşteri temsilcisi olduğunuzu nereden bile bilirim beni şube müdürü arasın” diyince telefon yüzüme kapatıldı…
06-10-2012 tarihinde 15:45 de yine 155 bu numarayı dolandırıcı olabilir diye ihbar ettim, çıkan memur “Bir daha arasa bu telefonu açmayı kazara açarsanız şikayet ettiğiniz söyleyip kapatın ben şimdi bunu asayiş şubeye bildiriyorum” dedi…
Yine iyi niyetimle 06-10-2012 15:57 Akbank 444 25 25 müşteri temsilciliğini aradım…
Bu temsilcilikte çıkan bayana telefon numarasını vererek “bu telefondan sizin numaranız mı? Bir sigorta şirketi beni devamlı arıyor ve kart numaramı istiyor dedim” oda “bizim aradığımız numara 444 25 25 şeklide görülür biz siz aramadık” dedi, bende “bunu biliyorum sizin bir yaptırımınız olabilir mi?” . Diye sordum, karşı taraf “hayır bizim bir yaptırımımız olamaz bunlar dolandırıcı” dedi, ben o an şuna inandım yine yalnız kalmıştım yine iyi niyetim kurbanı oluyordum yinede, “siz bu yetkililerinize bildirin ve kullanıcılarınızı uyarı” dedim…
İki gün sonra 08-10-2012 tarihinde 14:43 de ben 0850 480 29 29 numaradan tekraren arandım karşımdaki hanım AKBANK tarafından arandığımı söyledi, benim TC numaramı okuyarak ve de 1 yıl öce ki adresimi vererek teyit etmemi istedi bende “Ben telefonda hiçbir şeyi teyit etmiyorum, eğer siz AKBANK tarafından arıyorsanız benim kişisel bilgilerim orda, oradan alabilirsiniz” dedim, o bayanda “pekalâ oradan alırız dedi ve telefonu kapattı…
AKBANK 444 25 25 nolu telefonu bir kere daha aradım çünkü kime güveneceğimi bilmiyor ve şüpheye düşüyordum…
Akbank telefon şubesinde bu sefer Serkan bey ile 15:50 de görüştüm, durumu anlattım “ben bunları yazacağım” dedim oda “bu numarayı inceleriz” dedi biraz telefonda beklendikten sonra 06-08-2012 tarihinde görüşmemin aksine “bu numarayı araştırıp size geri dönüş yaparız” dedi. Acil olduğunu söylemem rağmen 09-10-2012 16:23 tarihe kadar bir dönüş olmadı…
Evet,
Bu bunu neye benzetiyorum biliyor musunuz?
Aynı Bermuda şeytan üçgenine benzetiyorum…
Dolandırıcılar ve istihbarat bir köşede…
Bankalar bir köşede…
Polis bir köşede…
Ve de tam bunun ortasında buluna ben…
Şunu unutuyorlar ben şeytanın pabucunu ters giydiririm..
Polise 155 arayıp ihbar etmeme rağmen 2 gün arayla beni tekraren bu numaradan aradılar…
Polisten tarafından geri dönüş olmadı, yalız banka tarafından bana 9-10-20012 Saat 16:23’de, 08-10-2012’de 444 25 25 Akbank telefon şubesinde görüştüğüm Serkan bey bana dönüş yaptı ve dedi ki “bu telefon ile bizim hiçbir alakamız yok, bunlar dolandırıcı olabilir, kart ve kişisel bingilerinizi vermeyin” dedi buna rağmen ben bankadan şunu beklerdim benim gibi olanları uyarmalarını beklerdim ama böyle olmadığını da gördüm, kişiye özel bir mesaj uyarısı gelmedi, banka reklam mesajını hep çekerken ve bunların parasını bizlerden istemediğimiz hâlde mesaj ücreti olarak alırken niye böyle bir durumda uyarı mesajını kullanıcılarına çekmez, buda düşündürücü bir olgudur, yazılacak ve çok söylenecek söz var ama terbiyem müsaade etmiyor, şüphelerimde haklı olduğumu düşünüyorum saygın okuyucularım…
11.10.2012 tarihinde yine 0532 755 12 62 telefondan bir hanımefendi beni arayarak “CNO merkezinden aradığımı” söyleyerek “Akbank tarafından arandığımı” söyledi ben ise bu bilgileri yerel bir internet sitesi olan www.güncelmersin.com adresine 10-10-2012 saat 00:15:45 yazmıştım…
Artık bir şeyler olur diye düşünmüştüm, yazıma son baktığımda 1357 kişinin bunu okuduğunu gördüm ama yine umursamazlık ön planda gidiyordu…
Bende yazı yine internet yolu ile www.Akbank.com adresinden Akbank a bu olayı bildirdim, sonradan 16 :26 da nolu 444 25 25 telefonu arayarak şikayetimin ulaşıp ulaşmadığını sordum, “evet ulaşmış” dediler, hani konuşmalarımız kayıt altına alınıyor sözünü hatırlayarak “Lütfen o şikayet formunu ban okur musunuz dedim, karşımdaki hanımefendi formu okudu…
Evet, yazdığım gibi elerine ulaşmıştı ben onun üzerine “ bu konuda ne yapacaksınız” diye sordum “en kısa zamanda size geri dönüş yapılacaktır” cevabını aldım…
Bu belgeler ışığında ben bir siyasi yazarım olgular, demek ki ev adresime kadar tüm bilgileri banka hayır dese bile bir yoldan şirketlere dağıtılıyor…
İster inanın ister pas geçin sistemde bir açık var dostlar, ilerde bu açık başımıza bela olabilir benden uyarması…
Bu şirketlerin bağlı olduğu diğer şirketler bence araştırılmalı çünkü bu olgu Telekomünikasyon yolu ile ülkemize girmiştir herkesin adres ve kişisel bilgilerine kadar her sağlık sorunu şirketlere artık veriliyor, veya bizler çok akıllı olduğumuzdan diyorum ama inanmayın çok enayiyiz, bunlara kanıp bilgilerimiz onlara telefonda veriyoruz…
Bu bilgiler dosyalanıp sistemlere giriyor sonra bu sistemdeki kişiler araştırılıyor enayi olanlar veya istihbarat tarafından bulunması istene kişiler kolaylıkla bulunuyor her türlü bilgi ve belge bulunuyor…
Daha sonra bu bilgile beli bir sisteme yüklenip istendiği zaman bu kişilere ulaşım sağlanıyor…
Bunun karşılığında veren ve alanlar arasında dönen para trafiğini siz düşünün, daha sonrada istihbaratı kimlere verildiğini isterseniz araştırın, önünüze çıkacaklardan siz bile korkarsınız…
Bu anlattığım olaylar gerçek kurgu değil dostlarım…
Doğrusunu isterseniz bu şerefsizlerin yaratığı para ve istihbarat trafiğinde de hata yaparak bana çarptılar…
Şunu da bilin ki; bu trafikte kişisel bilgilerin alınması istihbarat olgusunda çok kolaydır yılladır ülkemizde bu tür istihbarat alınıyor…
Düşünün bir hastaneye gitmeniz veya eczaneden ilaç almanız veya gizli olsa bile telefonlarınız çalıştığınız kurum veya kuruluşlara vermeniz demek tüm kişisel hayati bilgilerinizi istihbarata vermeniz demektir…
İşte sizlere anlatmak istediğim olay ve olgu bu…
Bu olguyu ben tesadüfle onların hata yapmaları ile çözdüm…
Şu anda tüm Türkiye’nin kişisel bilgileri iç ve dış istihbaratın elinde, bunlara dolandırıcı diyorlar, inanmıyorum fakat dolandırıcı bile olsalar en kolay haber alınacak kişiler dolandırıcı olan kişilerdir zaten istihbarat bu yönde bilgi toplar, bunlar son derece inandırıcı konuşurlar, bu konuşmaları sayesinde insanları kolayca ağları altına alırlar…
Bunlar bilgileri rahatlıkla aldıkları ortamda bozup istedikleri gibi kullanabilirler, bunlar teknolojiyi takip eden kişilerden seçilir…
Bu bilgile karşılıklı olarak çok rahat satılırlar…
Bu hayati bilgileri alanlar ise bu bilgileri kulamla amaçları sorgulana bilir…
Bizimkiler hâlâ önlem almadılar….
Araştırmalarıma göre önlem alınsa bile geç kaldık…
Bu benim başımdan geçen ufak bir olaydı ben bunları yazdım ya yazamayan kişilerden düşünün istihbarat olmasa bile ne kadar para alındı…
Şimdiki yukarıda anlattığım olgu üzerine soruların arasında cevapları bulmak kolay cevaplar sorularda saklı artık bunu da sizler bulun…
Kişisel bilgileri bulanlar hangi amaç için topladılar?
Bu bilgileri onlara kimler ne amaçla verdiler ve veriyorlar?
Bu bilgileri bunlar kimlere ne amaçla verildi ve bu bilgiler nasıl kullanılıyor veya gelecek zaman diliminde de nasıl kullanılacak?
Saygılar…
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali Gürsu

Pazartesi, Ekim 08, 2012

H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.(Gördüm ben)

H. M. Y. S. M. V. B. S. B V. M. K. A.
Birinci Bölüm, ikinci Kısım, On Dört Anlatım, Sözcük Sayısı 1752
Halk Olma Olgusu Ve İsyan Kokusu
(Gördüm ben)
Saygın okurlarım,
Benim için beni okuyan veya okumayan bilhassa eleştiren benim dostumdur, 2009-2010, o yıllarda ve bu zaman diliminde herkes beni dostum ve kardeşim, bir şeyler yazıyorsam o sizlerin sesidir arkadaşlar…
Örneğin şimdiki zaman dilimindeki Savaş ve Barış…
Yazıma başlamadan önce şunu belirtmekte yarar görüyorum, Rogg & Nok grubuna bağlı olarak tüm bilgileri alıyorum bazen ben bazen de diğer dostlarım bu bilgilerden yola çıkarak bilinmezi biliyor.
Yazılarında bu olguları işliyorlar…
Fakat bu olgular kolay anlaşılır biçimde bazen olmuyor..
Bilinmezi bilmek ve onu nakış gibi işleyerek anlatmak büyük bir anlama ve anlatma olgusudur, bunu başaran dostlarıma huzurlarınızda teşekkür ederim…
Şimdi biz sahada bilgi toplarken sizler bunları bizlerden öğreniyorsunuz, aslında bizler sizlerden bazı şeyler öğreniyoruz, sizler sıcak yataklarınızda yatıyor ve interneti ve Televizyonu açıp olayları izliyorsunuz size olay nasıl gösterilirse öyle karar veriyorsunuz…
Bakın biz ufak bir anket yaptık, bazıları bu anketi sever bazıları sevmez, tüm fikir ve düşünceler interneti kullan halkımızındır bizler ne sorulara nede cevaplara müdahil olmadık…
Halkımız yazdı yine halkımız cevap verme onurunu gösterdi…
Bu anketi yaklaşık değişik kesim ve kurumlara 10000 kişinin görmesi için bizler gönderdik, yaklaşık 1000 kişi bunu gördü ve korkmayan veya güncel olgular merak eden,  bu yazımı yazdığım zaman itibarı ile 527 kişi bu anketi 2 dakika inceledi…
Sonuç olarak:
  • Ø  “YURT'TA SULH ÇİHANDA SULH .MUSTAFA KEMAL ATATÜRK” oy 57
  • Ø  “  Şimdi ki siyasi oluşuma güvenmiyoruz... ” oy 38
  • Ø  “ En kötü Barış, En iyi savaştan iyidir “ oy 24
  • Ø  “ Şimdiki oluşturulan TBMM'ne hiç güvenemiyoruz...” oy 24
  • Ø  “ “Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz” M.K. Atatürk “ oy 16
  • Ø  “ Tabiiki barış barış barış “ oy 14
  • Ø  “ TBMM'de PKK örgütünü elamanları var ve gizli oylam yapıldı... “ oy 10
  • Ø  “ Emperyal maşası olmak ,niye?Yaşasın derim tam bağımsız Türkiye “ oy 9
  • Ø  “ İster psikolojik ister fiziksel olsun savaşın her türlüsüne HAYIR ” oy 8
  • Ø  “ Tabiki barış” oy 5
  • Ø  “ Savaş olacak sa Irak pkk sorunu ortadan kalkmadan HAYIR. ” oy 5
  • Ø  “ Böyle bir barış,tansa- daha beter olsun !Hergün gençlerimiz ölüyor - sebebi de” oy 5
  • Ø  “ Barış olgusunu komşlarımız da sağlayabiliriz...” oy 5
  • Ø  “ Barış olgusunu ülkemizde sağladık…” oy 1
  • Ø  “ Şimdi ki siyasi oluşumuna güveniyoruz...” oy 1
  • Ø  “TBMM'de PKK örgütünü elamanları yok olduğu için gizli oylama yapıldı...” oy 1
  • Ø  “ Savaş olgusunu biz hallede biliriz....” oy 0
  • Ø  “ Savaş olgusunu ülkemizde sağladık... oy 0
  • Ø  “ Şimdiki oluşturulan TBMM'ne her zaman güvene biliriz...” oy 0
Sonuç olarak:

Yukarıda da belirdiğim gibi  bu anketi siz yazdınız siz oyladınız toplam oy sayısı 222…
Bakınız, 527 kişi bir köy veya ufak bir kasaba olabilir, bu anketi sosyal medya denilen facebook kesiminde yaptık isteyene okuyucularım https://www.facebook.com/questions/459819430729250/ adrese girerek bu bölgeyi şehir veya ulus olgusu olarak yaparlar. Kısaca bu köy veya kasabada bir Türk vatandaşı bile olsa, bir Türk bayrağı bile dalgalansa demek ki biz hâlâ bitmedik ve bitiremezler dostlar…
Yukarıdaki ankete göre ben acizane yorumumu yazıyorum bu benim görüşüm ve herkesin fikrine saygı duyuyorum ama bende bir Türk vatandaşıyım, gördüklerimi analizlerimi sizlerle paylaşıyorum, fikri fikrime, düşüncesi düşünceme uymayanlarda beni saygıyla okurlar umuyorum…
Saygın okuyucularım,
Ben ve grup arkadaşlarım sahada olduğumuzu bildirmiştim, buna göre:
Bu savaş oyunu yaklaşık iki sene önce plandı çünkü hatırlarsınız organik tarım yapılması için sınırlarımızdaki mayınlı arazinin temizlenmesi gündeme getirilmişti, daha sonra bunu özel şirketlerin yapması istenmişti, bir sürü olay ve olgular olmuştu…
Daha önceleri Suriye’deki ilk okul çocuklarından başlayarak haritalarında Antakya ve Kilis İskenderun Suriye toprakları olarak öğretilmişti…
Petro-savaş ve en önemlisi su savaşları başlatmak ve Türkiye’yi bu savaşa sokmak olasılığı planlanmıştı, Dicle ve Fırat suları en mühim savaş olgusu içindeydi…
Önce terör olgusu ülkemize sokuldu, daha sonra din kisvesi altında mezhep ayrımları ön plana alınarak savaş olgusu geliştirildi…
Doğu ve Batı blokları arasında kalan Türkiye, soğuk savaş olmadığı söylense de Türkiye üzerinde her iki taraf önce gizli daha sonra aleni olarak bu savaş oyunlarını kendi taraflarından destekledi…
Terör ile zayıflayan ve çoğu üst düzey askeri personelin sav dışı bırakmak ve suçsuz yere habise atmak şimdi ki değişen soğuk savaşın gidişatını bizlere gösteriyor…
Evet,
Dünyada şimdiki zamanda ekonomik sosyal çöküntü var, bunu ancak Ortadoğu da olacak bir savaşla bertaraf edebilir ve ekonomik yönden çöken diş ülkeler böylelikle kazanç sağlıya bilir, bu yönden planları da iki sene önceden hızlandırılarak organize bir ortamda yapılmıştır…
Terör örgütünü siyasallaştırma çabaları bu yöndeki planların olumlu bir gelişme olarak görebiliriz, şöyle ki;  şimdiki zamanı unutalım bundan üç ay öncesinde mahkeme açılma aşamasına gelen bir parti savaş rüzgarları estiği bu zamanda gizli oturum yapılan bir meclisin içinde bulunuyor…
Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu…
İşte oyunlar böyle oynanıyor sayın denilen Canikli TBMM de yapılan oturumu dünyanın duymasını istemediklerini söylerken gülüyordu, çünkü oda biliyordu ki konuşulan her şey anında dünyaya yayılacaktı, çünkü TBMM’ de söylenen her söz sahibine ait olmayıp dış ülkelerin sahipli köpeklerine ait olacaktı…
Bu köpekler sahiplerine bağlı olarak saldırıya geçecekti ve bunları fark edenler delil bulmasın diye kapalı oturum yapıldı, bizlerde bunu yuttuk…
Sayın denilen Recep beyin bir lafı vardı “hazım edeceksiniz” demişti evet bazıları hazım etti gibi görünüyor ama benim midem bulanıyor hele helâllik istediği zaman var ya, herkesin ağladığı zaman var ya işte o zaman kustum..
Timsah göz yaşları dökenleri ve o yaşlarla bir yerlere geleceklerini umut edenleri gördükçe inanın midem ağzıma geldi, bu ne anlamsızlıktı anlatamıyorum yazdıklarım beni boğuyor…
Mustafa Kemal Atatürk ankette de görüldüğü gibi “Yurt’ta sulh Cihanda Sulh” demiş ve ankette en başa yerleşmiştir…
İnsan yaşı ilerleyip beli bir zaman gelince biraz duygusallaşıyor herkes şiir okuyor bende kendi çapımda tam doğum günümde 18-10-2009 bir şiir yazmıştım dostlarım 19.10.2009 da teröristler davul zurna ile karşılanmıştı…
Yazıma son verirken bu şiiri biraz rötuş yaparak tekraren yazıyorum…

18-10.2009

Atatürk'ü dün rüyamda gördüm...
Rüya bu ya…
Deniz kenarında Atatürk'ü gördüm ben...
Hiçbir yerde üzüntülü mavi gözlerinde akan kan görmemiştim ben…
 Atatürk'ü, düşlerimde bile böyle görmedim ben...
Sarı saçları bir güneş gibi olan Atatürk'ü ben düşümde gördüm ben...
Düşündüm bu görüntüyü uyanıkken görmedi ben...
Herkesin Atatürk'ün önünde idi gördüm ben..
Onun gözlerinden kan akıyordu gördüm ben...
Atatürk'ü hiç böyle görmedim ki ben...
Hiçbir düşlerimde Atatürk'ü böyle görmedim ben...
Hayatta böyle bir manzara görmedim ben...
Kâbus gibiydi uyanamadım ben...
Atatürk'ü dün rüyamda gördüm ben..
****
 
Rüya bu ya…
Atatürk'ü bir deniz kenarında gün Doğarken gördüm ben...
Atatürk düşünüyordu bunu gördüm ben...
Atatürk'ün Başında bir kalpak vardı gördüm ben…
Bende ordayım gördüm ben...
Atatürk döndü bana baktı gördüm ben...
Etrafımızda kimse yoktu gördüm ben...
O mavi keskin bakışları ile yine bana baktı gördüm ben...
Mavi suların ortasında ayakta dimdik duruyordu gördüm ben …
 O yüce insan orada idi gördüm ben …
Ben yanında ufacık bir damla olarak ona bakıyordum gördüm ben …
***
 
Rüya bu ya…
Atatürk'ün doğan güneşi eli ile işaret etti, gördüm ben..
Atatürk sakindi, gördüm ben.
Atatürk mağrur yalnız alçak gönüllü idi, gördüm ben…
Atatürk kızmadan anlaşır bir biçimde "dikkat, dikkat" dedi, gördüm ben..
Atatürk dedi ki "bak şu kurtardığım halka, bak şu millete"  gördüm ben …
****
Rüya bu ya..
Baktım etrafıma yavaş, yavaş onurlu insanlar geliyordu gördüm ben...
İnsanlar Birken bin, yüzken milyon oldu gördüm ben
İnsanlar onun kaşısın da  su damları gibi idi gördüm ben..
İnsanlar yaşlısı, genci, çocuğu herkes okyanus misali orda idi gördüm ben…
Ucu bucağı görünmeyen onun mavi gözleri gibi insanları süzen o idi gördüm ben...
O su damlaları bir emir, bir talimat bekler gibi o yüce insana bakıyorlardı gördüm ben…
O yüce insan susuyor ve uğultuları dinliyordu gördüm ben…
Sanki o yüce insan kendisi orda olmak istiyordu gördüm ben…
***
Rüya bu ya…
Atatürk dedi ki;
“Beni görmek benim fikirlerimi yürütmektir” dedi gördüm ben…
“Beni kalkan olarak kullanmayınız” dedi gördüm ben…
“Benim fikirlerimi Kalkan olarak kulanınız” dedi gördüm ben…
“Her biriniz bir olduktan sonra ulus olursunuz” dedi gördüm ben…
“Ben temeli attım siz inşaat etmek için mühendisler bilim adamları yetiştiriniz” dedi gördüm ben…
“Ulemalardan kaçınınız müspet ilime ve geçeklere inanın..” dedi gördüm ben…
“Bölmeyin bölünmeyin” dedi gördüm ben…
“Ekmeğinizi yerken komşunuzu düşünün” dedi gördüm ben…
“Ekmeği bölün halkı bölmeyin” dedi gördüm ben…
“Ben size bir ulus verdim onu siz korumalısınız” dedi gördüm ben…
“Düşman bulmak kolay” dedi gördüm ben…
“Dost bulunuz” dedi gördüm ben…
“Düşman olanı bulmak demek ne demek biliyor musunuz?” dedi gördüm ben…
“Düşman olmadığından emin olduğunuz kişilerden korkun” dedi gördüm ben…
 “En çabuk ihanet eden kişiler onlardır”. dedi gördüm ben..
“Düşmanlığı yaratan yaratmadık diyenlerdir” dedi gördüm ben…
“Bölmeyi bölmedim diyenlerdir” dedi gördüm ben…
“Mazeret uydurmak mazeret üretmektir” dedi gördüm ben…
“Türk olmak Türklük kavramını kabul etmektir” dedi gördüm ben…
“Türk’ü ancak Türk yener” dedi gördüm ben……
****
Rüya bu ya…
Atatürk Halkına baktı gördüm ben…
Atatürk dedi ki;
“Şeref ve namus timsali benim halkımdır” dedi gördüm ben…
“Köle olmayan benim hakım” dedi gördüm ben…
“Bu ulusu kimse yenemez” dedi gördüm ben…
“Türkiye son kan dökülene kadar Son ay yıldızlı  bayrak inene kadar payidar kalacaktır” dedi gördüm ben…
“Ben olsam da olmasam da kurduğum devlete ve halkına güveniyorum” dedi gördüm ben……
“Devleti devlet yapan yine halktır” dedi gördüm ben…
“Ben halkımı özgür iradesini kullanması için cumhuriyet ve laik sistem rejimini seçtim” dedi gördüm ben…
“Ben halkımı özgür bıraktım” dedi gördüm ben …
“Özgür olup olmamak halkıma bağlı” dedi gördüm ben
“Şu anda ne yaparsa yapsın ben halka güveniyorum” dedi gördüm ben…
“Bir kişi kalana kadar bu ay ve yıldız yere inmez, bunu da çok iyi biliyorum” dedi gördüm ben…
***
Rüya bu ya...
Güneş yükseldi gördüm ben..
Atatürk'ün sol avucunu güneşin doğdu yöne kaldırdı, gördüm ben..
Atatürk'ün sağ avucunu güneşin battığı yöne kaldırdı gördüm ben...
Atatürk Allaha yalvarır gibi yukarı baktı mavi gözlerinden artık kan akmıyordu gördüm ben...
Atatürk gülüyordu gördüm ben...
Atatürk avuçlarını sıktı Basının üzerinde birleştirdi gördüm ben...
Göz kamaştırıcı bir ışık demeti Atatürk'ün her tarafını sardı gördüm ben...
Mustafa Kemal Atatürk'ün, büyük onurlu insan Türkiye olmuştu gördüm ben...
Kâbus bitmişti sanmıştım ben...
***
Rüya bu ya,
Kendimi Masmavi suları içinde buldum ben...
Onurlu sandallar geliyordu gördüm ben...
Su tertemizdi berraktı gördüm ben…
Sanki su “beni iç” diyordu duydum ben...
Masmavi suyun içindeydim gördüm ben..
***
Rüya bu ya..
Atatürk'ü bir sandalda gördüm ben…
Eli ile ileriyi gösteriyordu gördüm ben …
Ay Yıldızlı Bayrak ortaya çıktı gördüm ben …
Bir yeni doğmuş kız çocuk vardı gördüm ben …
Bir yeni doğmuş erkek çocuk vardı gördüm ben...
Atatürk Onları gösterip” bular Türkulus ve Umutkan” diyordu gördüm ben
Hedefi gösterdi bana Atatürk dedi ki gördüm ben...
Atatürk sol koluma Umutkan’ı sağ koluma Türkulus’u verdi gördüm ben …
Atatürk göğsüme ay yıldızlı bayrağı yerleştirdi gördüm ben.
Atatürk dedi ki;
“Bak bunlar sahip çık al bu senin hediyen” dedi gördüm ben…
Bana kutsak bir emaneti verdi, Umutkan ve Türkulus’u bağrıma bastım bunları gördüm ben...
Bu gün benim doğum günüm hatırladım ben...
Atatürk'ü dün rüyamda gördüm ben...

Saygılar…
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni
Cessur Demirali Gürsu
08-10-2012
On Dördüncü  Anlatım sonu
İkinci Kısım devam edecektir
Birinci Bölüm Devam Edecektir