Cumartesi, Ağustos 31, 2013

Bülent ESİNOĞLU: Amerika’yı dost gösteren aydın, ajandır

Bülent ESİNOĞLU

Yıl 1961
Yer Yozgat Lisesi
27 Mayıs Devrimi daha yeni gerçekleşmiş, devrimin Bakanları henüz iş görmeye başlamıştı.
Amerika ise, o günlerde daha etnik ve mezhepsel verilerini yeni yeni toplamaktaydı.
Amerikan Fidel Servis adı altında görev yapan, Amerikan Gönüllüleri örgütlenmesinin elemanları, Yozgat Lisesi’nden Amerika’ya götürüp, orada eğitim yaptıracağı gladyo altyapısını toplamaya çalışıyordu.
Tabi bu gerçeği ben, ancak yıllar sonra kavrayabiliyordum.
Epeyce öğrencinin arasından eleyerek, ben ve bir başka öğrencinin imtihanları kazandığını açıkladılar.
Daha sonra, ben en yüksek puanı almış olmama rağmen, beni ABD’ye götürmekten vaz geçtiler.
Arkada ki gerçeği bilmediğim için üzülmüştüm.
Diğer arkadaş ABD’ye gitti. Geldiğinde artık bir Amerikalı gibi düşünmeye başlamıştı.
O hayatını Amerikancı olarak yaşadı. Ben ise, Amerika’nın dünyada neler yaptığını anlamaya çalışarak yaşadım.
Biz bunları yaşarken, Yozgat Lisesinin öğrencilerinden olan Taha Akyol da, Komünizm ile Mücadele derneklerinin faaliyetlerini çoğaltmakla meşguldü.1960.
Bunları şunun için anlattım.
Amerika’nın sol, etnik ve mezhepsel ayrılıkları kullanabilmek için, gerekli alt yapıları, 1960’lı yıllarda kurmaya başlamıştı. Belki de daha önceleri.
Tarikatlar içindeki çalışmaları daha öncelere dayanabilir. Çünkü tarikatlar içindeki çalışmalar daha kolay ilerler. Tarikat liderini ele geçirdiniz mi yeter.
Yani bu gün, çokça Amerikancı aydın görüyorsak, bu ABD’nin 50-60 yıllık yatırımının bir ürünüdür.
Tabi bu ürününün meyvelerini, istihbarat örgütleri, ordu, medya ve siyasi partiler içinde, şimdilerde çıplak gözle görüyoruz.
Artık aydın görünümünde, yetkinleşmiş ajanlardır.
Amerika’nın Suriye’ye yapacağı ölüm saldırısına bu kadar canhıraş destek vermelerini nasıl izah edebilirsiniz.
Kimyasal silah ile şu kadar insan öldü diye, Nükleer terörist Amerika’nın sabıkalarını örtmeye çalışıyorlar.
Irak’ta Amerika 1,5 milyon insan öldürülürken Amerika’ya destek verdiler.
Japonya, Vietnam, Libya, Yugoslavya, Suriye say sayabileceğin kadar. Sanki bu zatlar için, Amerika’nın öldürme dokunulmazlığı var.
Asıl bu beylerin önemi, Amerika’nın eğer ömrü yeterse, ülkemizin bölünmesi sırasında ortaya çıkacaktır.
Onun için hep söylüyoruz ki, emperyalizmle savaş onun işbirlikçileri ile savaştır.
Uzun lafın kısası; aydın kime denir derseniz, ülkesini emperyalizme karşı savunandır.
Amerikancı aydının ağzından emperyalizm sözcüğünü duyamazsınız.
Emperyalizme emperyalizm diyemez.
Aydın, ama emperyalizmi savunuyorsa ajandır.

Cuma, Ağustos 30, 2013

Savaş, Barış ve Suç, Ceza

Mustafa Kemal Atatürk 

Savaş, Barış ve Suç, Ceza



Saygın okurlarım,

30 Ağustos 2013 Cuma …
Müslüman toplumu için Cumaların önemi büyüktür, Cuma günler camilerde hutbe verilerek Müslümanlar dini konularda bilgilendirilir, bu hutbeler önceden Yasal uygulamalar biçiminde planlanması gerekir, o haftaki olgular ve oluşacak olgular hakkında dini yönden bilimsel açıklamalar yapılması gerekir…

Bilim ve din aynı ortamda saygı ile görüş alış verişi yapılırsa o zaman inan veya inanmayan insanlar üzerinde köprü kurulur, bu köprüden geçip geçmek insanın sevgi yönünden, fikir ve düşünceye olan saygısı ile ölçülür…

Geçmiş yıllardan Bu günlere yansıyan...

Emperyalist güçlere karşı ulusça verdiğimiz mücadelenin göstergesi olarak, bizleri köle yapacak ülkelere karşı tüm ulusun top yekun mücadelesi çerçevesinde, bu fotoğraf içinde gördüğümüz lider olan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kazandığı savaşın yıl dönümünü kutladık…

Fakat;

Bu savaşın anlamın biliyor muyuz?

Şimdiki zamanda oluşan olgular çerçevesinde, bu yıl dönümünü ne kadar, hangi şekilde anıyor ve kutluyoruz?

Yukarıdaki sorulara verilecek cevap veya yanıtlar şimdiki zaman dilimde muhtelif olacaktır…

Savaş bir ülkenin başka bir ülkeye ceza vermesi için savaş olgusu kullanılabilir mi?
Savaş suçları ve yasal uygulamalar nedir?

Kim bu savaş suçlarını tayin ve tespit eder?

Cevapları;
Şimdi ki dünya ve Türk medyası mı?

Kendi çıkarları için siyaset üretip bunları diğer ülkelere adapte etmek isteyen süper güç dediğimiz ülkeler mi?

Yine kendi çıkarları için birlik kuran BM’ler mi?

Yoksa içi savaşı körükleyen veya süper güçlerin yandaşı olan ülkelerin o komşu ülkelerin hükümetleri mi?

Pero-savaş olgusu içinde oluşan Kartel yapıları mı?

Narko-terör olgusu içinde büyüyen dini ve silahlı iç ve dış istihbarat yolu ile oluşan veya oluşturulan hükümetlerle bağlantılı terörist grupları mı?

Dış istihbaratlar ilişkili olan ülkenin diğer ülkelerin içine sızan ajan topluluğunun; din ve manevi duyguları sömüren kişi ve kurumların kurduğu organizasyonlar mı?

Cevaplar sorularda saklıdır bu sorulara cevap bulamak için geniş açıdan ülkemizde oluşan Yapay Planlı Yasal olgulara bakmamız yeterlidir…

Olgulara bakışımız; tek yönlü düşünce tarzı ile bağlantılı olarak, doğru sonuçlara ulaşamayız…

Bu siyasette, ekonomik düzende de, konumuzda geçen Yapay Planlı Yasal uygulamalar içinde geçerlidir…

Her olgu birbirine bağlı oluşumları getiri, bu oluşumlara bakış açımız bize ilerde oluşacak olgular hakkında bilgi sahibi olmamıza yarar…

Savaş, barış ve suç ve ceza kavramlarını oluşturan ana senaryo yıllar öncesinden planlanmış birkaç senaristin yaptığı proje olduğunu biliyoruz…

Bu projeler şimdi medyanın yardımı ile hayatta geçiriliyor….

Versiyon aşaması güncelleniyor…

Gündeme göre senaryolar, an senaryoya bağlı olarak düzenleniyor…

Şunu bilmeliyiz; hiçbir siyasi olgu, olaylar ve o olaylar bağlı kanıtlayan belgeler oluşmadan sanal olarak suç 
ortaya çıkmaz, yalnız varsayımlar olarak haber ve yorum yapılır…

Şimdiki zaman diliminde bu ve buna benze oluşumun olabilmesi için uygun ortam ve siyasi gelişmelerin önceden senaryo oluşumunda oluşması gerekir…

Bu siyasi gelişmeleri takip edecek olursak; geçmişimizden bu yana dış güçlerin Türkiye’yi parçalamak için ekonomik, politik,  sosyal politik olgulara nasıl müdahil olduğunu görebiliriz…

Bu gözlemlerimiz dâhilinde yazımın 8. bölümüne bahsi geçen  tezi doğrulayacak veya yalanlayacak düşünceye de sahip olabiliriz…

Tüm ülkemizin 30 Ağustos zafer bayramı kutlu olsun demek isterdim…

Şimdiki yapıda daha büyük zaferler ve oluşumlar, Türk gençliğin yapacaklarına bağlı olarak gelişecektir…

Kimse kimseden, siyaset kurum ve kuruluşlarından umut beklemesin, acı ama artık siyasi yönden ülkemiz batmış durumda…

Saygın okurları,

Ben pembe tablo çizerek sizleri uyutman, halkın uyanmasını sağlamak, bence bir yazarın yapacağı en 
büyük yazım şeklidir…

Yazar hisseder, önceki duyumları ve duyacaklarını öncene paylaşır…

Bu aşamadan fikir ve düşüncelerini yazarken yazım kurallarının önüne geçer, bu da bir anlatım türüdür…

Bazılarımızın çalakalem dediğimiz türde benim gibi yazılar yazar…

Asıl anlamda yazı yazmak, yazar olmak sanıldığı kadar kolay bir meslek değildir, her kelime her cümle yer takip edecek paragraf çok önemlidir, yazım şeklide bu tür uygulamalara bakılır ve yazıları yazılarını yayınlanmadan 3 kere kendi yazdığı yazıyı okunmalı daha sonra bir başkası tarafından okunmalı diye kuramlar olabilir, bu kuramlar ve kurallar normalde çok doğrudur...

Yazar herkesi memnun edecek diye bir kuralda yoktur…

Yazar eleştirileri alır, o eleştirileri okur ve ona göre yazısını düzenler…

Eleştir ve yorumlardan rahatsız olan bir yazar doğru düşünce ve fikir üretim yapamaz ve o verilen eleştirilerden yazarın ne kadar etkilendiği veya etkilenmediği yazarı takip edenler tarafından  çözülebilinir…

Yazarı çözmek aslında çok kolaydır...

Yazarın yazdığı metin, kendisi ile kalemi arasında kalan bir ortamdır, bu duygu ve düşüncelerini kendi acısından okuyucularına yansıtır...

Her fikir her düşünce varlık olarak insana bağlıdır, planlı yasal uygulamalar bir yazarın yazılarını durduramaz veya yazara engel olamaz..

Bunun yanında yazılar kurulu düzene uymayabilir ama yazıları anlamak ve hissetmek, işte o başka bir olgudur…

Saygılarımla…

Ek Bölüm sonu...

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU

Bülent DALKILIÇ: MİLLî MERKEZ

Bülent DALKILIÇ

30 AĞUSTOS ZAFER BAYRAMI AÇIKLAMASI 
Şanlı Kurtuluş savaşımızın büyük taarruzla taçlandırıldığı 30 Ağustos 1922 Zafer Bayramımızın 91nci yıldönümü büyük milletimize kutlu olsun.
Türk ulusunun bağımsızlık ve haysiyet mücadelesini zafere ulaştıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla tüm şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyoruz.
Kanlarıyla, canlarıyla bu toprakları Vatan yapan Millî ordumuza şükranlarımızı sunuyor, Mustafa Kemal’in askerlerine bugün reva görülen zulmü, baskıyı ve hukuksuzluğu kınıyor, Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin emekli – muvazzaf tüm mensuplarına sevgi ve saygılarımızı sunuyor, Atatürk Cumhuriyetinin ilelebet payidar kalacağına dair olan inancımızı aziz milletimizle bir kez daha paylaşıyoruz.
 MİLLî MERKEZ YÖNETİM KURULU
 Av. Hüsamettin Cindoruk, TBMM Eski Başkanı
İnş. Müh. Ali Topuz, CHP Eski Milletvekili Eski İmar İskân Bakanı
Av. Arslan Bulut, Gazeteci, Yazar
Prof. Dr. Ataol Behramoğlu, Şair, Sanatçılar Girişimi Sözcüsü
Çağdaş Cengiz, TGB Genel Başkanı
Av. Erdoğan Özer, Cumhuriyetçi Avukatlar Derneği Başkanı
Mak. Müh. Ferit İlsever, İP Genel Başkan Yardımcısı
Mak. Müh. Fevzi Durgun, USİAD Genel Başkanı
Dr. Göksan Soner, E. Kaymakam
Kimya Y. Müh. Haluk Dural, Ulusal Strateji Merkezi-USMER İst. Başkanı
Eğitimci, Hasan Macit, DSP Eski Milletvekili
Av. Hasan Korkmazcan, Eski Milletvekili, Parlamenterler Birliği eski Başkanı
Tarihçi, İlker Yücel, Aydınlık Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
Av. İsa Gök, CHP Mersin Milletvekili
Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, İstanbul Ü. Eski Rektörü
Av. Kemal Anadol, CHP Eski Milletvekili
Av. Mehmet Cengiz, İP Genel Başkan Yardımcısı
Av. Metin Öney, ANAP eski Milletvekili
Prof. Dr. Necla Arat, CHP Eski Milletvekili
Av. Nusret Senem, İP Genel Başkan Yardımcısı
Dr. Serhan Bolluk, İP MKK Üyesi
Jeoloji Müh. Sönmez Targan, 68'liler Vakfı Genel Başkanı
Av. Şahin Mengü, CHP Eski Milletvekili
Gazeteci Şule Perinçek, ATABE Genel Yayın Yönetmeni
E. Tuğa. Türker Ertürk, Araştırmacı Yazar
Ekonomist Ufuk Söylemez, DYP, DP Eski Milletvekili, Devlet Eski Bakanı
Mak. Müh. Ümit Ülgen, ADD Eski Marmara Bölge Sorumlusu
Av. Yekta Güngör Özden, Anayasa Mahkemesi Eski Başkanı
Prof. Dr. Zekeriya Beyaz, Marmara Ü. İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı

Bülent ESİNOĞLU: Önce akaryakıt kuyruklarımız olacak!

Bülent ESİNOĞLU

Ergenekon Tertibinin savcısı oluyor, avukatı oluyor da, şeytanın avukatı olmuyor mu?
Size şeytanın avukatlığını yapacağım.
Siz ister erken uyarı sistemi olarak alın, ister şeytanın avukatlığı olarak alın.
Bu gün ithalat, ihracat ve cari açık rakamları açıklandı.
Ocak-Temmuz aylarını kapsayan bu rakamları, yıla icra ettiğinizde, Kasım veya Aralık aylarında bazı ürünleri almak için kuyruğa girmemiz gerekecek.
Açmaya çalışayım.
Önümüzdeki 7-8 ay içinde ödenecek özel sektör borçları 160 milyar dolar. Sadece Ocak –Temmuz cari açık da 60 milyar dolar.
Bu ikisini topladığınızda, 220 milyar dolar borcu ödemek için 220 milyar Amerikan doları bulmak veya tedarik etmek zorundayız.
Piyasada dolar  azlığı olduğu için, dolar yükseldi. 2,03’e geldi.
Bitmedi.
Bizim sanayi üretimimiz, ithal bağımlısıdır.
Mesela; Ürettiğimizi sandığımız otomobillerin, %70-80’ni ithal ürünüdür. Yani otomobilin motorunu ithal etmeden, otomobili üretemezsiniz. Motor da dolarınızvarsa alınır.
Daha anlaşılır söylemek bakımından, üretim için, ithal edeceğimiz ürün için de, dolar bulamazsak üretemeyiz.
Sanayimizi ithalat bağımlısı haline getiren; düşük kur, değerli Türk Lirası sistemi, üreticileri üretmeyip, ithalata zorladı. (Son 10 yıl için söylüyorum)
Üreticiler giderek ithalatçı oldu.
Eskiden ürettiğimiz birçok ürünü üretemez hale geldik. İthal ettiğimiz her ürün için de üreten kişiyi işten çıkardık.(İşsizliğin nedenlerindendir.)
Özetle, ihraç edeceğimiz ürünleri üretmemiz için de bize dolar lazım.
İhracatımızın kahir çoğunluğu, sanayi ürünlerinden müteşekkildir.
Toplam İhracatımızın %60-70 kadar da, dolar bulmamız gerekmektedir. 100 milyar dolar da üretim için DOLAR gereklidir.
Bunu da, yukarıdaki rakama eklersek 320 milyar dolar (trınk= acil nakit) para gerekiyor.
Bunların içindeki en önemli olanı; cari açıktır.
Şimdiye dek cari açığı borç ile finanse ediyorduk.
Çarkların eskisi gibi dönmesi için, ya çok yüksek faizle borç bulacağız, ya da bazı ürünlerin ithalatından vaz geçeceğiz.
Cari açığımız ve toplam borcumuz(744 milyar dolar) çok fazla olduğundan, borç verecek kişiler, borç vermekte ya nazlanacaklar, ya da çok yüksek faiz ile borç vereceklerdir.
 Bu durumda uluslararası finans mafyası devrede olacaktır.
Yani çark, artık dönmez hale gelmiştir.
Radikal ve acıtıcı tedbirler almazsanız, sonu hacizdir.
İthalatta, acil DOLAR bulmanız gereken birinci yer; akaryakıttır.
İran’dan aldığımız 13,5 milyon ton petrolü, artık 6,5 milyon tona düşürdük. Ve Erbil’den alıyoruz.
Rusya’dan aldığımız 30 milyar metre küp doğal gazı 26 milyar metre küpe düşürdük. Geri kalanını sıvılaştırılmış doğal gaz olarak Katar’dan alıyoruz.(Daha pahalısından)
Komşularımızla ticaret yerine, savaş yapmayı tercih ettiğimizden, daha fazla borçlanıp ekonomimizi harap ediyoruz.
Ekonomi azalınca, vergiler de azalacağından, her yerde sıkıntı baş gösterecektir.
Gireceğimiz bu ekonominin en önemli alametifarikası KUYRUKLAR olacaktır.

Çarşamba, Ağustos 28, 2013

Bülent ESİNOĞLU: Suriye’nin bombalanması, Türkiye’nin bombalanmasıdır

Bülent ESİNOĞLU

Dünyanın içinde bulunduğu durum, yeni oluşan kuvvet dengeleri, göz önüne alındığında, ABD’nin Suriye’yi, AKP ile birlikte bombalaması pek olası görünmüyor.
Ancak, Erdoğan ve Davutoğlu’nun, bitmek bilmez ısrarları, sömürgeci ülkelerde yankı buluyor.
Açıktan olmasa da, ABD, İngiltere ve Fransa, Suriye’yi birkaç gün bombalayarak, Esad’ın terör karşısında aldığı mesafeyi, geriletmeye yarayacağını düşünüyorlar.
Davutoğlu’nun Birleşmiş Milletler kararı olmaksızın, Suriye’ye müdahale edelim çağrısının tercümesi şudur.
Rusya, Çin ve İran’a rağmen, Suriye’ye müdahale edelim.
Böylece de, Müslüman Kardeşleri Suriye’de iktidar yapalım. (Mısır olmadı Suriye verelim anlayışı…)
Biz sömürgeci ülkelerin ve bilhassa da, ABD’nin müdahale ettiği ülkelere nasıl müdahale ettiğini biliyoruz.
Hatırlayalım.
ABD’nin ilk Körfez müdahalesinde, 90 gün süreyle Irak’ı bombaladı.
Irak’ı bombalarken Irak’ın yanında hiçbir ülke yoktu.
Hatta 8 Yıl Savaşlarından dolayı, Irak/İran kavgalıydı.
AKP, ABD’ye yardım ve yataklık yaptı.
Irak bölündü.
Büyük Kürdistan’ın bir parçası Irak’ta kuruldu.
Türkiye bölünme aşamasına geçirildi.
Yugoslavya’nın parçalanmasında da, 90 gün bombalama yapıldı.
Şunu demeye çalışıyorum.
Öyle bir iki günlük bombalama olursa, bunun anlamı; sadece Esad’ı geriletmeye yönelik olacaktır.
Bu da bölgedeki gerilimi daha da artırır.
Böyle bir bombalamaya, Rusya, İran ve Çin’in fazlaca müdahil olmayabilir.
Bu yaklaşımı da, ihtiyatlı karşılamak gerekir. Çünkü Gürcistan’da, Osetya gerginliği, Suriye gerginliğine benziyordu.
Rusya beş günde, ABD’yi bölgesinden uzaklaştırdı.
Suriye’ye müdahalenin uzun sürmesi halinde ve Davutoğlu’nun açıklamalarından da anladığımız kadarıyla, AKP bu bombalamanın içinde yer alacak.
Bunun anlamı AKP değil, Türkiye doğrudan hedef olacaktır.
Yani ABD ile birlikte, bizim jetler Şam’ı bombalayacak ve dünya bunu seyredecek.
Bu durumda biz de, evimizde televizyonlarımızdan, çayımızı yudumlayarak savaşı seyredeceğiz. Maşlarımızı almaya devam edeceğiz. Pazarlarımız, bankalarımız çalışacak. Vs.
Bu iş bu kadar basit değil.
Bu varsayım, Şimdiye dek, Suriye ile birlikte hareket eden Rusya, İran, Hizbullah ve Çin’in de bizim gibi savaşı seyredecekleri anlamına gelir.
Maceradır.
Türkiye’nin Suriye ile savaşa girmesi, Rusya ve İran’la doğrudan çatışması demektir.
Çatışma olmasa, yüksek gerilim bile olsa, Güneydoğumuzun bizden kopması için gerekli ortam sağlanmış olur.
Ve müttefikimiz, savaş kankamız Amerika da onlarla birlikte ülkemizi paylaşmada beis görmezler. Zaten nihai hedef Türkiye’yi bölmek değil mi?
Üstelik, böyle bir savaşta,  Suriye’de, Müslüman Kardeşler iktidar olmayacağı gibi, bir tane Hırstıysan ölmeden, binlerce Müslümanın ölmesi ile sonuçlanır.
Nihayetinde de, emperyalist devletler, bölgeye rahatça hükmederler.
Türkiye’nin tepesinde, AKP’nin kaldığı her gün, ülke için bir felakettir.
AKP, ülkenin temel güvenlik sorunudur.
Başımızı daha büyük belalara sokmadan, bunlardan kurtulmak, halkımızın en acil görevidir.

Yılmaz Dikbaş: SALDIRI KARŞITLARI VE YANLILARI

Yılmaz Dikbaş

SALDIRI KARŞITLARI VE YANLILARI

On yıl önce Amerika, tamamı yalana dayalı bir propagandayla, yanına başta İngiltere olmak üzere diğer Avrupa ülkelerini de alarak Irak’a saldırmış, Bağdat’a girmişti. Ne Birleşmiş Milletleri dinlemiş ne de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini! Irak’ın elinde “Kitlesel İmha Silahları” olduğu iddiasının tümden yalan olduğu daha sonra ortaya çıkmıştı.
On yıl önce Amerika’nın tamamı yalana dayalı kara propagandayı araç yaparak Irak’a saldırmasından sonra, en az bir milyon Iraklı öldü, yüz binlerce yaralı, yıkılıp yerle bir edilen evler, iş yerleri…

Bugün yine ABD, yine tamamı yalana dayalı kara propaganda, yine yanı başında İngiltere, Suriye’ye saldırmak üzere.
Suriye’nin başkenti Şam’da; ABD, İngiltere, Fransa ve Türkiye tarafından her an bir hava saldırısı olacağı söylentileri hızla yayılmakta…

Kimler Suriye’ye saldırıdan yana, kimler karşı, size küçük bir fotoğraf sunuyorum.

Saldırı Karşıtları:

·        General Lord Dannat, Britanya ordusunun eski başkomutanı:                                
·        Lord West, İngiltere’nin eski denizcilik bakanı:                                                  
        “Suriye’ye saldırı sonucu Batı, Ortadoğu’daki şiddet girdabının içine çekilebilir. Diplomatik yollar denenmeli Birleşmiş Milletlerden Suriye’yi kınama kararı çıkarılmalıdır.”
·        Sir Andrew Green, İngiltere’nin eski Suriye Büyükelçisi:                                  
·        Sir Christopher Meyer, İngiltere’nin eski Washington Büyükelçisi:                      
·        General Sir David Richards, İngiltere eski savunma bakanlığı müsteşarı:            
·        Koramiral Chris Parry, İngiliz donanmasının eski komutanı:                                
 “Londra ve Washington, on yıl önceki yanlışı tekrarlıyor, amaçların ne olduğu kesinlik kazanmadan askeri güce başvuruyor!”
·        Senatör Jack Reed, Amerikan Demokrat Parti senatörü:                                      
·        Başpiskopos Justin Welby, İngiltere’de Canterbury’nin başpiskoposu:            
 “Suriye’ye karşı çok aceleci bir kararla askeri harekâta kalkışmak, tüm Müslüman dünyasında, şimdiden tahmin edilemeyecek olumsuz gelişmelere neden olabilir.”
·        İngiliz gazetesi The Telegraph, 27 Ağustos 2013 günü bir kamuoyu yoklaması yaptı, şu soruyu sordu: “Suriye’ye karşı, İngiltere bir askeri harekâtın içinde olmalı mıdır?”                                                                          
 İngilizlerin %78’ kesin “Hayır!” cevabı verdi.

Saldırı Yanlıları

·        Küresel Çete’nin en tepesindeki kuruluş CFR’nin Washington’daki Başkanı Richard Haas:                                                                                            
 “Askeri kuvvetlerin vuracağı darbe çok büyük olmalıdır, böylece Suriyeliler bir daha kimyasal silah kullanma yoluna gidemesinler.”
·        Tony Blair, İngiltere’nin eski başbakanı:                                                              
·        David Butter, Londra’da Chatham House’un yöneticilerinden.                                
 “Suriye’ye vurulacak askeri darbeler, Beşar Esad’ı koltuğundan indirmenin ötesine geçmelidir! Suriye’ye yapılacak askeri harekâta yalnız Batılılar değil, Arap ülkeleri de katılmalıdır.”                                                
·        Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AKP Hükümeti…

Tek bir sorum var:
Müslüman Türk halkı kimden yana?

Yılmaz Dikbaş
28 Ağustos 2013
dikbas@kalinka.com.tr
www.dikbas.tv
www.kalinka.com.tr
0532 233 31 52

Cuma, Ağustos 23, 2013

Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mubarek

Onur Öymen
Mısır'ın eski Cumhurbaşkanı Hüsnü Mubarek mahkeme kararıyla tahliye edildi. Mubarek iktidarının son günlerinde Tahrir meydanında toplanan protestoculara ateş açtırarak 800'den fazla göstericinin öldürülmesinden sorumlu tutuluyordu. Ayrıca rüşvet alma gibi başka iddilarla açılmış davalar da vardı. 

Mahkemenin tahliye talebinin gerekçesi şu: Mısır Ceza Usul Kanununa göre, ölümle sonuçlanan olaylarda bile azami tutukluluk süresi 2 yılı aşamaz. 

Türkiye'de yeni yargı reformu paketinin görüşüldüğü bu günlerde hükümetin ve ilgili milletvekillerinin, eğer Avrupa ülkelerinin yasalarını dikkate almıyorlarsa hiç değilse Mısır Ceza Usül Yasasını örnek almalarında fayda var. Hiçbir eyleme fiilen karışmamış, hiç kimsenin ölümünden sorumlu tutulmayan insanların 5 yılı aşkın süreden beri tutuklu bulundurulmalarını mümkün kılan yasalarımız çağdaş ülkelerin hukuk sistemleri bir yana, öyle anlaşılıyor ki, Mısır hukuk mevzuatının bile gerisindedir. Bu konuda kısa bir süre önce aldığı kararla tutukluluk süresinin 5 yıl olabileceğini makul karşılayan Anayasa Mahkememizin de Mısır mevuztını incelemesi bu açıdan yararlı olabilir. Türkiye'nin dünyanın dışındaki bir gezegende yaşamadığını kabul edenlerin biraz da başka ülkelerdeki yasaları ve uygulamaları dikkate almaları yararlı olacak.

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR: 30 AĞUSTOS, ZAFER BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN !!!

Güzel ülkemizin doğasında da Mustafa Kemal ATATÜRK var!
Her yıl, 15 Haziran ve 15 Temmuz tarihleri arasında Ardahanın Damal ilçesinde,
Karadağ eteklerine güneşin yansımasıyla saat 17.32de oluşmaya başlayan görüntü,
saat 17.50 sıralarında Atatürk silüetini ortaya çıkartıyor.


Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılan zaferler kalıcı olmaz, az zamanda kaybedilir.
(1923, İzmir) Mustafa Kemal ATATÜRK
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
 Değerli arkadaşlar,
Sizlere daha önceki yazılarımda belirttiğim gibi yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK, bir kez daha 20. yüzyılın lideri seçilmiştir(Mayıs-2008). ABD’de Brown Üniversitesi öğretim görevlisi Profesör Arnold Ludwig, geliştirdiği bir metodoloji sonucunda, Atatürk’ün 20. yüzyılın en büyük siyasi lideri olduğunu ortaya koydu. 11 kategoriye göre seçilen liderler sıralamasında 31 puanla Atamız birinci olurken, Mao Zedung ve Franklin Roosevelt 30 puanla ikinci olmuşlardır. Dünyayı karıştıran Bush ise 15 puan almış.

Onun dünyanın da kabul ettiği liderliğini ve önderliğini ne yazık ki bizler hala kabullenemedik. Örneğin, güzel ülkemizin doğasında da var olan resmi, okul kitaplarından kaldırılıyormuş. Eğitim-İş’ten dün yapılan açıklamada, 2013-2014 eğitim öğretim yılında okutulacak ders kitapları ile öğretmen kılavuz kitaplarının bir kısmının okullara teslim edildiği ifade edildi. Sendika, bu kitapların hazırlanmasında bazı yayınevleri tarafından yönetmeliğe uyulmadığını iddia ederek, “İstiklal Marşı, Öğrenci Andı ve Atatürk posterine bilinçli olarak yer verilmediği tespit edilmiştir” şeklinde açıklama yaptı.

Değerli arkadaşlar,
Yüce önderimiz 26 Ağustos 1921 de Sakarya meydan savaşında “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh da bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk olunamaz” diyerek ülkemizin her yerinde savunma yapılması gereğini vurgulamıştır. Bu savunma taktiği dünya harp sistemine yeni bir anlayış getirmiştir. Bu savunma taktiği ile hareket eden ordumuz, hem savunmasını ve hem de büyük taarruz için gereken hazırlıklarını yapmıştır. Bir yıl sonra Mustafa Kemalin yönetiminde Büyük Taarruza, 26 Ağustos 1922 de Dumlupınar Meydan Muharebesi ile başlamış, 30 Ağustos da zaferle sonlandırmıştır. Bu zaferden sonra da Yunan ordusunu 9 Eylülde, İzmir’de denize dökmüştür. Sonra da Türkiye Cumhuriyetini kurmuş ve bizlere emanet etmiştir.

Tüm dünya ülkelerine, ulusal bağımsızlıkları için örnek olan bu süreçte, yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK ile onun emrinde, güzel ülkemizin kurtuluşu ve kuruluşu için kanlarını ve canlarını veren tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi, hasretle anarken, şükranlarımızı sunuyoruz.

Sevgi ve saygılarımla (23.08.2013).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
NOT:
Bu yaz da çok miktarda orman yangını oldu. Binlerce hektarlık orman alanlarımız ve yüzbinlerce ağacımız yok oldu. Türk Silahlı Kuvvetlerimizin bu yangınların söndürme işinde yardımcı olmalarını beklerdim. Ne yazık ki olmadı. Nedenini anlayabilmiş değilim. Onlardan yardım isteniyor mu? Özellikle askeri kuvvetlerimizin de orman yangınlarında aktif görev almalarını bekliyorum. Çünkü onların hazır yangın söndürme ekipleri ile olası yangınlara karşı en iyi hazırlanma ve organize olma becerilerini çok güzel şekilde kullanabileceklerine inanıyorum. Üstelik 2006 da Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Ahmet Cömert, Başbakana “Orman yangınlarıyla mücadeleyi bize bırakın” şeklinde bir teklifte de bulunmuştu (11.09.2006-Milliyet)

Bülent ESİNOĞLU: Değersizleşen lira değil

Bülent ESİNOĞLU

Türk Lirası, dolar karşısında %10, Euro karşısında %10’un da, üzerinde değer yitirdi.
Yani aldığımız her şey, kullandığımız her aracın fiyatı en az %10 artacak.
Çalışanlar aynı süre çalışacak, ama kazandığımız ücretin alım gücü %10 azalacak.
Lira’nın kaybetmesi demek, halkın kaybetmesi demektir.
 Paradan para kazananların hayatında bir değişiklik olmayacak. Hatta sen %10 kaybetmişsen, birileri %10 kazanmış olacaktır.
Zaten krizler, bir anlamda, kapitalizmin yapısal halidir. Krizler olacak ki zenginler biraz daha zengin olsun.
Her kriz döneminde halk kaybeder, büyük sermaye kazanır.
Günümüze dönersek, Maliye Bakanı bir ay kadar önce, satacak devlet malı kalmadı demişti.
Halkın malını “babalar gibi satanların” hikâyesi neydi?
Semeye tabana yayılacak,
Ürünler ucuzlayacak,
Teknolojik gelişmeler olacak.
Hiçbir iddia gerçek olmadı.
Sadece talanlar gerçekleşti.
Özelleştirmeler yapılırken, yağmanın Türk halkına hazmettirilmesi için bu yalanlar söylenmişti.
Peki, satacak devlet malı kalmadıysa, biz bu yamyamları doyurmak için ne yapacağız?
Halkın malına mülküne özelleştirmeler adı altında saldıranlar, şimdi nereye saldıracaklar?
Nereye saldıracaklarını anlamak için, Yunanistan’a bakmak yeterlidir diye düşünürüm.
Yamyamlar, Yunanistan’da devletin tüm varlıklarına saldırdı. Ancak yetmedi.
Emeklilerin maaşlarını %30 indirdiler. Yani emekli maaşlarına saldırdılar.
Binlerce insanı işten çıkardılar.
Ege Denizinde, 8 tane adayı Almanlara değil ama Katar Şeyhlerine sattılar.
Olmadı emeklilik fonlarına saldırdılar.
Halk ayaklanmasın diye de, gene Alman parasıyla, konsantrasyon kampları gibi Konuksever Merkezleri kurup, ideolojik koruma sistemleri yarattılar.
Eğer kulak misafiri olmuşsanız, bizde de İşsizlik Fonunda biriken paraları borçların ödenmesi için, kullanılabileceği konuşulmaya başladı.
“Allah korusun, ben emekliyim, çok şükür maaşımı alıyorum” diye kimse dua etmesin.
Öyle yediler, öyle içtiler, öyle borçlandılar ki, hiçbir şeyin garantisi kalmadı.
Zaten demiyorlar mıydı, risk olmayan yerde başarı olmaz diye…
Amerikan finans sitemine dâhil olan 60 ülkede, yukarıda saydığım tehditler, herhangi birinin başına, her an gelebilir.
 Amerika dolar basıp, bizim gibi ülkelere satarak,(zaten emperyalizm de bu demektir) kendi bunalımlarını, bu altmış ülkeye transfer ediyor.
İran gibi Amerikan finans sistemini kabul etmeyen ülkelere de, AKP gibi iktidarları kullanarak, ABD, ağır ekonomik yaptırımlar ve baskılar uygulattırıyor.
Türkiye’nin demir çelik gibi üretim fazlası ürünlerini İran’a satmak yasaktır.
Türkiye’deki ağır ekonomik krizlerin başlıca nedenini şimdilerde sadece ABD dolarına bağlamak, manipülasyondan başka bir şey değildir.
Kendi ekonomik kararlarımızı kendimiz alamadığımız sürece, başkalarının da, krizlerinin bedelini ödemekten kurtulamayacağız.
Hem İran’ı zora sokuyorlar hem de bizi.
Siyaseten ve ekonomik olarak emperyalizme bağımlı politikaları benimseyen, işbirlikçileri seçtiğimiz sürece, krizlerden kurtulamayız.
23.8.2013

Perşembe, Ağustos 22, 2013

Dostum ve Ağabeyimin Anısına

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu







Dostum ve Ağabeyimin Anısına
Saygın Okurlarım,
Bu gün size beni şimdiki pozisyonuma gelmeme ön ayak olan bir ağabeyimde söz edeceğim…

Yıllar önce…

Cumhuriyet Gazetesinin önünden geçiyordum…

Ailevi durumlardan ötürü  canım sıkındı, başım önde taşlara ayağımla vuruyordum ve biraz da hüzünlüydüm, o sırada birine çarptığımı hissettim..

- Çocuk neyin var…
- Yok ağabey özür dilerim..
- Bak benim bugün doğum günüm gel, bak ben burada çalışıyorum…
- Gazeteci misin ağabey
- Evet
- Benim babam da gazeteci…
- Kim senin baban
- Boş ver
- İyi deme ki meslektaşımın oğlusun hadi gel elini yüzünü yıkayalım…
- Ya ağabey gidiyim ben…
- Yok, yok, gel…

Dedi…

Evet,
Onula ilk defa Cumhuriyet Gazetesine girdim….

Her zaman söylerim ben alaylıyım okulu değilim ve bundan şeref duyuyorum..

İşte o günden sonra adını Uğur Mumcu olduğunu öğrendiğim bu ağabeyimle samimi olmuştum ve bir yandan babam bir yandan bu büyük insanın arasında kalarak bu mesleği öğrendim…

Bir sözü vardı “adam olacak çocuk bokundan belli olur” derdi oda benim yüzümün pisliğini görmüş olacak ki, beni babamla birlikte yetiştirdi…

Ama şu anda utanıyorum…

Çünkü o büyük insanın doğum günün ben bu gün unuttum çünkü aklım başka yerdeydi ve sabah kadar uyumadım…

Sabah bir arkadaşımla konuşurken Uğur ağabeyi doğum günü olduğunu bana hatırlattı, geçekten çok utandım…

Beni affet Büyük ustam…

Ağabeyim  Kırşehir’de 22 ağustos 1942 doğmuştu beni tanığım boyuta her zam herkese yardımcı olan, mesleğinden taviz vermeyen bir kişiliğe sahipti, her konuda araştırma yapmadan çok yorulurdu, sabaha kadar uyumazdı ama benim gibi hiçbir şeyi  atlamazdı, haber vermezdi haberi kedi bulurdu ve  yapardı hep haberlerini  önce okur daha sonra arkasına yaslanıp düşünürdü karar verdiği zaman onu kimse durduramazdı…

Fikir ve düşünce  24 Ocak 1993’de  Ankara’da, sustu…

Türkiye’nin bence bir numaralı gazetecisi araştırmacı ve yazar Uğur Mumcu şimdiki benim yaşımda iki yaş ufakken (51) yaşında  24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde hain ve şimdiki oluşumunla bağlantısı olduğunu bildiğimiz şerefsizler tarafından  arabasına konulan bombanın patlaması nedeniyle o zamların şartlarında o ve onun gibi olanların kaderi olan suikast sonucu bu pis dünyadan gitmiştir…

Şimdileri ise işkence yaparak Gazetecileri ve yazarları, düşünür, fikir üreten kişileri terörist olgusundan  daha aşağı görerek karşı fikir üretti bahanesiyle susturmak amacıyla habise atanları gördükçe daha fazla utanıyorum…

Bu kişileri darbeci olarak nitelendirip ölüme mahkûm edenlerin farkı ne? Tek farkı sanal yasa yolu ile suç üretmek…

Saygılar…

Rogg & Nok Genel yayın Yönetmeni

Cessur Demirali Gürsu



.