Cuma, Eylül 05, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -11-)


Derin sular (Final)
Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu

Saygın okurlarım,

Haberin hazırlandığı sırada Suriye sırlarımız da yığınak yapılıyordu. Savaş hazırlıkları başladı. Son derece dikkatli davranmamız gerekir. Bu içinde olduğumuz haftada ve yapılan bilimsel analizlere göre hafta sonunda veya hafta başında müdahale olabilecek.  Bizim halife ve yandaş medya bu olguyu saptırmaya yani hedef saptırmaya yönelik söylemleri olacaktır, halkımız son derece birilik ve beraber olmaya gereli zaman diliminde yaşıyoruz. din, ırk, mezhep, siyasi görüşlerimizi bir kenara atıp bu halifenin açtığı beladan kurtulma çarelerin düşünmemiz gerek. Yasal yapay, sanal uygulamalar bu çerçevede halifenin önünü açmıştır...        


Bilimsel olarak ” Hayat suda başlamıştır… “ denir ve bu doğrudur…

İnsan ve çoğu canlı türü ana rahminde belli bir oranda sıvı içinde gelişir ve dünyaya özgürce yaşamaya gelir, asıl bağımlık ve özgürlüğün kısıtlanması doğumdan sonra başlar, o sıvının içinde canlılar özgürdür

Kısaca su hayattır. Suyun olmadığı yerde hayat durur. Ayı şeyde denizlerde görebiliriz. Denizlerin suyu; mikro organizmaları barındırır. Bazen acil durumlarda insanın kana ihtiyacı olduğu zaman, kan yerine deniz suyu enjekte edilir, sağlık merkezine gidene kadar insanı hayatta tutacak olan yine su ve denizdir…

Deniz uçsuz bucaksız, daha henüz keşfedilmemiş mikro organizmaları içinde barındırır…

Hayat denizde başlamıştır.

Şairin hapishane yıllarında dediği  gibi “ Görmek istersen denizi, yukarıya çevir gözü, deniz gibidir gökyüzü aldırma gönlü aldırma”….

Silahlı kuvvetlerde eratın yemek yediği bölük veya kışla yemekhanesi dahil tuvalet ve yatakhanelerine şu cümle yer alır “su uyur, düşman uyumaz” yazar…

İstisnalar ve özel hastalıklar haricinde herkes genelde suyu ve onun verdiği ferahlığı sever, yukarıda da belirtiğim gibi su hayattır ve bu hayatı yaşamak ve öğrenmek gerekir…  

 İşte istihbarat operasyonları, denizin üstünde ve dibinde avlanmaya benzer yönleri çok fazladır…
Aranızda balık tutmayı bilenleriniz vardır…

En kolay balık tutmak şekli sığ sularda olur. Gördüğümüz şeyi yakalama en basit değimiyle “hazır lopçu musun “ denir.  Bu hazır lopçu olgusu dahilinde sabaha karşı olta atılır, balık yeme gelmesi için suya önceden olta olmadan yemler atılır sonra bunların ortasına oltacı iğneli oltayı atar ve pusuda bekler, su henüz temiz ve berraktır. Çünkü daha balığın kanı suya değmemiştir, kıyıda iseniz suyun dibi görülür…

Balıkçı oltaya balık çarptığı anda beli bir adrenalin salgılar, bu mutluluğu verdiği göstergedir,  olta hafifçe gevşetilir, balık yemi yuttuğu anda olta ustalıkla ve de hızlıca çekilir…

Genelde balık yakalanır fakat oltanın ucundaki iğne eğer doğru yere batmadı ise balığı azı yırtılarak balık kaçar

Daha sonra bu balık yaşam mücadelesine devam eder, ta ki büyük balık o yaralı balığın kan kokusunu duyup küçük balığı yutana kadar

Bu döngü hazır lopçu balıkçı ile balıklar arasında sürer gider

Balıkçı, bu olguyu çoğu zaman bir hobi olarak algılar. Ancak bu hobi balıkçıyı yani avcıyı bir nokta tatmin eder, balık büyükse midesini, bu balığı gizli olarak satıyorsa cebini tatmin eder ve övünmesine neden olur…

Derin suda olta ile balık avlamak zordur. Çünkü suyun dibi görünmez. Masmavi, sonsuzluk gibi görülür. En iyisi zıpkınla dalıp balığı avlamaktır. Derin dalışlarda hava bulunan tüpe bazen de özel maddeler konularak hava tüpü derinlikte basınç olduğu için uygulanarak dalınır, fakat acil durumlarda serbest dalışlarda yani tüpsüz dalış da yapılır…

Derin sularda balık avlamak; büyük balık tutulmasa bile balık tutmakla eş değerde görülür. Bu görüntünün anlamı avcının emek ve güç, ekonomik yönden çabaları olarak takdir edilir. Bir sonraki ava hazırlık ve bilgi toplaması içinde bu ölçülerde av ve avcı değerlendirilir…

Büyük balık küçük balığı yutar ve büyür...

Bunu bilen avcı bazen küçük balığı büyük balığa yem olarak verir ve balığın büyümesini kontrol eder. Çünkü büyük balığın getirisi daha büyük olur...

Avlanmanın kuralı pusu kurup beklemektir, bu pusu ne kadar ustalıkla yapılırsa av o kadar çabuk yakalanır… 

Bu pusunun asıl amacı ve sebebi bulunduğu suların yani denizin kıyısında ve ortamda oluşturduğu ana operasyonlarının ekonomik ve sosyolojik, psikolojik  faktörlerin toplamıdır

Ekonomik yönden avcıya büyük balık büyük gelir getirir, sosyolojik olarak kariyer ve unvan getirir, psikolojik yönden ise diğer balık ve avcıların işini engeller. O yüzden bilebile avcı kendi çıkarı ve işverenin çıkarı için beklemeyi tercih eder. Bir söz vardır “ yılanın başı ufakken kesilmeli ” bu balıkçılıkta geçerli bir kural değildir. Balık ne kadar büyük olursa o kadar değeri artar…

Öte yandan kontrolü balık ne kadar büyürse avcını ve avcının çalıştığı işverenin kontrolsüz tatmin dürtüsü de o kadar büyür…

Kafası büyük olan balık daha akıllı derler…

Balık Hafızası yaklaşık 60 saniyeden  az sürede olduğu tezi de ortaya atılmıştır…
Serbest yani tüpsüz dalışlarda; bu süreye göre normalde avcının avını yakalamak için nefesini tutmak süresi acil durumlarda yaklaşık 2 – 2.5 dakika  olur. Buda yaklaşık 120 - 150 saniye tüpsüz dalışta nefes tutma zamanıdır…

Avcı 100 saniyede de balığı vurulmalıdır. 20 - 50 saniyede dalış hızın yaklaşık yarısı olmak kaydı ile vurgun yemeden su üzerine çıkılmalıdır, serbest dalışlarda nadiren de olsa vurgun tehlikesi olasılıklar içindedir…

Birde şu ön planda tutulmalıdır tüplü veya tüpsüz dalmalarda dibi görünmeyen yerde neler olacağı teknolojik çalışma yapılsa bile o zaman ve şatlarda nasıl bir olgu ile karşılaşacağınız daha önceden yaşamdan anlaşılmaz, yaşayan bir ortamda ne olacağı kestirilemez. Olacaklar olasılık olarak daha önceki dalış ustaları dalış başlamadan dalgıcı uyarması gerekir. Bu bilgiyi alan avcı daha sonra dalış yapacak olgunluğa kavuşmuş dalgıç yani avcı ile avı arasında sonsuz mavi bir boşluk oluşur ve takip başalar…

Avcının takip ettiği balığın nerede olduğu yaklaşık koordinatları avcıya söylenmelidir.
Bu ölçüler; bir yerine birkaç kontrolsüz büyüyen balıkta yakalanması olasılık dahilindedir  Çünkü avcı henüz tam ölçülerde çözülemeyen yaşan organizmaların içinde avını takip etmektedir…
Her olasılığı planlamak mümkün olamaz…
Olumsuz olacak olgular önceden avcıya verilen eğitimle önlene bilinir...
 Derin sularda anıda alınacak önlemler, tehlikeye karşılık dalgıca ek tehzizatlarda bu olguda verilir…

Dalgıcın tehlikeden kurtulup, kurtulmama olasılığı, yine yukarıda belirttiğim gibi önceden verilen eğitime bağlıdır

Uygun balığı yakalamak için derin sular dalmak gerekir…

Bu sularda balığı takip ederken avcı kendini o dalış ortamında gördüğü resifler ve yaşan organizmaların güzellikleri ile oluşan olgulara kendini kaptırmamalıdır. Kaptırdığı anda balık onu daha derine çeker, buda vurguna davetiye çıkarmaktır. Bu vurgun olayı derin sularda avlanırken görülen en kuvvetli ve o kadarda tehlikeli bir olasılıktır. Çünkü yaşam ve ölüm arasında kalan her canlı kendini kurtarmayı ön plana alır. Bu ister balık ister başka canlı olsun içgüdüsel olarak kendini korur, balık kendi ortamına düşmanı olarak gördüğü dalgıcın bilmediği yer olan yerlere dalgıcı, kendin avlayan avcıyı çekmeye çalışır…

İşte bu nedenle dalış esnasında dibe indikçe gün ışığı yok olur sonsuz bir kanlık içinde dalgıç kendini bulur. O sonsuzluğun içinde avını elinden geldiğince takibe devam erken, dalgıç ister profesyonel veya ister amatör olsun, ne olursa olsun yanında normalde bir personel kurtarma dalgıcı ile dalmasın da yarar vardır…

İşte deniz aynı bilime, kâinata benzer, sonsuzluk onun içinde çözülmeyi bekleyen sorular zinciri taşır. Denizde bulunan her şey değerlidir.

Denizde av ve avcılık gerçek hayatta istihbarat olgusuna benzer. Hatta istihbarat olgusu ile aynı olduğu bile söylenir...

Bu istihbarattaki av ve avcılık bilim ve ürettiği teknoloji sayesinde gelişir, bu teknolojiyi kim daha iyi kavrar ve üretirse o istihbarat konusunda başarılı demektir, ne kadar bilim ve teknoloji olursa olsun, onu yöneten yine insandır, konumuz gereği bu yapay, sanal planlı yasal senaryolar bu karanlık derin suların altında olgunlaşmıştır…

Türkiye ise istihbarat cenneti olarak günümüzde anılıyor…

Bizim asıl önemli konumuz içimize bu kadar çeşitli ırk, mezhepten, Türkiye düşmanı ajan ülkemizde senaryolar yaparken bizim vergilerimiz ile ayakta duran Karşı istihbaratı yapacak olan ve bu teknolojiye sahip genç arkadaşların olduğu MİT ne yapıyor..

Bunu sorgulamamız gerek konu olarak her olguda hep önümüze çıkıyor, bunu yanında askeri istihbarat karşı önlemleri niçin almadı veya ne saklıyor…

Yine bir söz “Bir kişinin bildiği sırdır iki kişinin bildiği medyadır “ derler.

İşte bazı bilgiler psikolojik istihbarat olarak servis ediliyor, bazı duyumlar sanal, yapay, yapısal yasa uygulamaları kapsamında halkımıza duyuruluyor. Kamuoyu baskısı yapılıyor. İşte bu yapılan ve yapılmak istenen senaryolar dikkatli geniş açıdan bakmamız ve fotoğraftaki ayrıntıları gözden kaçırmamız gerekiyor. Aslında yapmak istedikleri bu ortamda hedef saptırma yanlışlıktan döneni yanlışa tekrar sokmak için büyük çaba gösterdiklerini görmemizi istedikleri de açıktır, bunun için birçok İnternet sitesine olumlu görünüp olumsuz yanıt veya yorum yapanlar bulunuyor. Bu aşamada önem kazan kişiler bunlardır, bu kişileri ayırmak uzmanlık isteyen bir olgudur...

Bu olguları görmememizi sağlamak için çaba gösteren adı ne olursa olsun kurum ve kuruluşlar şu anda bu senaryoyu hedef saptırarak  gündemde tutmaya çalışıyor…  

Pekâlâ, bunlar kim ne yapmak istiyorlar. İşte cevabı biline ve susmamızı istene sorular asıl olarak bunlar olmalı…

Saygılar…

Bölüm sonu. 

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni…
Cessur Demirali Gürsu 







































Çarşamba, Eylül 03, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -10-)



Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Derin sular (2)

Saygın okurlarım,
Haftanın ikinci gününü bitirmek üzereyiz, hepiniz belli iş düzeninde belli kariyer sahibi kişilersiniz, bu ortamda İnternet'te girip bilgi sahibi olmak isteyenleriniz arasında bilgi veren dost arkadaşlarınız da mevcuttur…
Bunu yanında bu belgeleri ve aranızda yaptığınız yazışmaları dosyalayan süper bilgisayarlar ve onları kontrol eden, belli bir amaç için programlayan, bu programların arka kapılarından giren ve o programları kullana sistem analistleri de bu sonsuz boşlukta belli bir düzen içinde görev yapıyorlar…
Birde düzensiz düzenli çalışanlar bu alanın içinde yer alıyor, bunlar bu sistemleri kırmak bozmak için özel programlar üzerinde çalışan iyi veya kötü amaçlı hecklerde bu sonsuzluğun içinde bulunuyor…
Bu heckler fikirlerin duyulmasını veya duyulması gereken fikir ve belgelerin ortaya çıkarılması veya fikir hırsızlığı veya da kullanılan bilgisayarlara beli bir amaç için habersizce bilgi yüklemek ve kişiler hakkında yasal işlem yapılmasını sağlamak amacı için kendilerini paralıyorlar…
Bu ve buna benzer yasal tim değimiz, yasal olarak hükümetler tarafından finalse edilen kişi ve guruplarda bu sonsuz alanda isteyerek onlarda belli bir düzeyde görev yapıyorlar…
Bu hecklerin haklı oldukları yönde var,  duyulmasını engelleyecek fikir ve düşünceler veya bunu tam tersi olan olgular ve bunlar bağlı belge,  dokümanlar,  bu sonsuz alanda saklanıyor. Bu fikir ve düşünceleri bağlı dokümanları, merak etmek ve bunları belli bir amaç için kullanmak insanın en doğal dürtüsü…
Günümüzde İnternet'in bu kadar geliştiği çağımızda, teknoloji ile siber savaşlar ve siber terör eylemleri de yapanlar bu sonsuz ortamda sanal olarak bir düzende mevcuttur. Hepimiz, hepiniz beli bir amaç için gözlerinizi yoruyor beyninizi zorluyorsunuz, buda emek isteyen bir olgu ve de buna saygı duymak başka bir olgunluktur...
Bu ölçülerde hepinizi bu ucu bucağı görünmeyen yerde bulunduğunuz için ve sanal olarak fikirlere ve düşüncelere katıldığınız için başta tüm bu ortamda yer alan kişileri kutlamak isterim…
Yalnız bu gün sizleri daha fazla yoracağım, bu günkü yazım oldukça uzun, düşünmenizi sağlamak amacıyla özellikle kısa yazmadın ve beğenirseniz arkadaşlarınıza gönderip paylaşmanızı istiyorum…
Laf salatası derseniz de kırılmam, buda bir düşünce tarzıdır…
Okumanız veya okumamanız size kalmış bir olgudur, ben yazımı bir kişi için yazıyorum, bazı yazılarımda şunu yazmıştım:
Şair kalemiyle, katil baltasıyla yatar…
Hiç uyur mu?
Şimdi arkanıza yaslanın ve düşünün; bu özdeyiş size neyi ifade ediyor…
Sonucu kendi yorumunuzu bulunca; fikirlerinizi ve düşüncelerinizi düşünün, daha sonra isterseniz okumaya devam edin, isterseniz okumadan çıkın…
Derin sularda dip akıntıları olur. Bu akıntıları dikkatle takip etmemiz gerekir. Avımızı takip ederken, en başta bu dip akıntılarına kendinizi kaptırmanız gerekir…
Olguları anlatmak bazı olayları ifşa ederek, reyting almak olarak görünmemeli…
Belgeli olarak belgesiz olayları aktarmak inanı zor bir iştir…
Yıllardır belgeler reyting ortamı sanal oluşum sağlandı…
Bu belgeler Medya tarafından  ve kişisel çıkarlar uğruna kullanıldı artık buna yeter demek gerekmez mi?
Dünyanın değişim ortamında, daha güzel ve dürüst bilinçli, bilimsel, insan hak ve özgürlüklerine her ne olursa olsun zarar vermeden reyting alınmaz mı?
Siyasi, sosyo-polilitik yönden insan daha iye güzele kendini adapte edemez mi?   
Belgeleri açıklamak; bu teknoloji çağında yapılması en kolay olgulardan biridir…
Bizler kolay yolu sizlere grup olarak vermeyeceğiz, zor yolu görmenizi öneriyoruz.
Düşünmenizi ve fikir üretmenizi için sizleri zorlayacağı mı  yukarıda yazmıştım…
Zor iş güzel iştir…
Düşünmeden karar vermeyi bize öğreten bu İnternet olgusu içinde belgeler toplanıp beli bir düzeyde iç ve dış istihbarat elemanlarınca siyaset ortamı içinde dürüst olmayan yollardan halka verildiğini artık biliyoruz, buna hayır diyecek bir kişi çıkarsa her ortamda bilimsel tartışmaya hazırım…
Düşünün Ergenekon, Balyoz davaları nasıl çıktı, Kozmik odaya nasıl hangi şartlarda girildi, kozmik odaya giriş emrini kim verdi, o olgu olduğu zaman içindeki Genel Kurmay Başkanı kimdi, yılar sonra bu Genel Kurmay Başkanına ne oldu?
O zamanlarda ABD yardımı ile kurulan hangi gazeteler vardı ve bunlardan birinde, boy boy bu iki davanın propagandasını kim niçin yaptı veya yaptırdı,  hangi olgular bu gazetenin yönetiminde hukuk davası oldu ve genel yayın yönetmeni geçtiğimiz yıl niye apar topar görevinden ayrıldı, hemen arkasından TRT de neler değişti kim kaldı kim gitti?
Daha önceden biz kaç kişiyiz olgusunu başlatan ve olgular çerçevesinde yasal fikirlerini halk ile paylaşan ve TV programlarında ve meydanlarda, özgürlük ve barış insanlık için çağrı yaparak ve bu uğurda hayatlarını ortaya koyarak çalışan ve de birlikte program yapan kişi ve kişiler şu anda hangi durumda ve nerede?
Ortam ve Konular için kendi siyasi görüşünü halk ile konuşan siyasi parti lideri ve bilim adamları şu anda nerede ikametgâh ediyor?
Olgulara karşı duş sergileyen veya öyle görünen kuvvet komutanlarını ve başları olan komutanların şu andaki pozisyonu ne?
Yıllar önce “ Kanlı mı kansız mı? ” diyen vatandaşa ne oldu…
Yine yılar önce Ana yasa kitabını atan vatandaş nerede, ondan sonra gelenler konuşurken niye o vatandaş susuyor…
Belgeden çok düşünmeyi ve fikir üretmeyi düşünmemizin zamanı gelmiştir…
Bir sonraki yazımda av ve avcılıktan söz edeceğim, derin suda avlanmak istihbarat olgusu ile uyuşur, hatta aynı diyebiliriz…
Üretilmiş belgeleri göstermek veya olmuş gibi görmek,  İçyapımızı dış güçlerin istediği biçimde yaptıkları senaryolar dâhilinde hayata sanal olarak koyup bizlerinde onları istediği kozları ellerine vermemizdir.
Bu tezgâhlan veya tezgâhlanmak üzere olan belgeleri açıklamamak, bir korku veya bilgisizlik olarak görülmemesi gerekir. Çünkü bu belgeler senaryo olarak şu andaki İnternet ortamında mevcuttur, isteyen bizim gibi çalışarak bu belgeleri bulabilir…
Asıl görünmesi gereken konu bu belgelerin kimlerin elinde olduğu ve ne zaman açıklanacağı soruları olmalıdır…
Belgelerin doğruluğu veya bu belgelerin yalanlanması süresinde ülkenin içine düşeceği kargaşa ortamı reytinglerden daha önde düşünmemiz gerekir…
Olumlu veya olumsuz olgular; dış istihbarat ve iç istihbarat yönünde dikkatli takip ediliyor, karşı ve anti propaganda çalışmaları yapılırken bunları gören gözler, tutarlı yası yazmaları gerekir,  olayların gelişiminde her iki kesime güvenmemek ön planda tutulmalıdır. İç ve dış istihbarat ve onlarla çalışan kesimlere de koz vermek olumlu bir davranış biçimi olarak görülmelidir…
İstihbarat da şüphe ve düşünce bir arada yürümez, şüphe olarak yapay düşünce üretilir…
Biz grup olarak;  reyting için “ elimizde şu belgeler var, şu yaparız “ demedik, istenirse ve uygun görülürse belgeleri uygun ortamlarda uygun şekilde paylaşırız dedik…
Bunu dememizin nedeni belgelerin araştırma sonucu tahrip edilip başka amaçlar için kullanılmasını engellemek için bu kararı 11 Kasım 1938’de sabah karşı almıştık, yaklaşık aradan 75 yıl geçti. Bu zaman içinde bizler geriye adım atmadık devamlı kendimizi yeniledik ve belgeleri arşivledik. Fakat ana prensibimizden taviz vermedik. O yüzden olaylara bakış açımız diğer kişi ve kurumlara göre değişik bir platformda olayları ve olguları analiz edebiliyoruz…
Çünkü bu ulus hepimizin olduğu kadar geleceğimize de aittir…
Dünyanın gözündeki Türkiye'nin perestişinide bu belgelerin tahrip edilmesi ile birebir eşleştirebileceğinin sinyallerinin bilgisine de sahibiz…
Bazı şeyleri kendi çıkarlarımız için değil milletimiz için, hepimizin düşündüğümüz gibi şimdiki siyasi oluşumdaki parti ve partiler gönül veren Aktörlerinde düşünmesi gerekir...
Bu düşünme tarzı göstermelik günü kurtarmak için olmamalıdır, gerçek ve gecikmeden olmalıdır. Geciktiğimiz her saniye aleyhimize işleyen zaman diliminde yaşıyoruz…
Birlik ve beraberliğe her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. Çünkü yakında Türkiye istemeden istemediği olgular içinde olabilir…
Kendi siyasi görüşümüzü ön plana atarak yaptığımız her olumlu veya olumsuz tablo yapılan veya yapılacak senaryolara malzeme olarak kullanıldığını her zaman hatırlamamız ve buna göre davranmamız çabuk düşünüp mantıklı karar mekanizmalarını uyarmamız gerekir…
Ve de şimdiki olan olgularda görülen, Halifenin ve hükümetin davranış biçimi bu senaristlerin yaptığı senaryolarla uyum içinde ilerlediğini göz ardı etmememiz olumlu bir davranış biçimi olarak görülüyor …
Sizlere ben ve grubum yol gösterici olarak bunları yazıyoruz, yazdığımız her olgu istenirse İnternet ortamında bulunabilir, bunun yanında bu bilgileri desteklemek için birazda saha çalışma yapılmanız iyi olacaktır. Sahada yapılıp desteklenmeyen olgular yalnız varsayım olarak görünür buna normal bir düşünce tarzıdır. Nasıl düşüneceğinize gem vurmak yine yapılan politikalarla uyuşur. Bu nedenle hızlı düşünmenizi ve doğru fikir üreten bir toplum olmamızı grubum ve ben en başta istiyoruz…
İnternet başında oturarak belge beklenmemelidir, İnternet araç olarak kullanılmalıdır amaç olarak ise halk ile birebir görüşmeniz gerekir,  inanın şu andaki senaryoları bozacak yegâne kuvvetimiz bu olguyu nasıl başaracağımıza bağlıdır…
Özgürlük ve barış ortamını sağlamak.
Herkese adalet dağıtmak.  
Yanlı olmayan düşünce tarzını yaymak…
Yalnız olmadığınızı düşünerek özgür fikir ve düşünceler üretmek…
Özgürlüğün bedeli ağır olur, bu ağırlığı taşıyacak toplumlar ise özgür olur…
Doğusuyla, batısıyla, güneyi ile kuzeyi hepsi bir bütün olarak düşünmemiz gerek bu millet bizimdir…
Birçok politikalar ve buna bağlı senaristlerin yaptığı senaryolar günümüzde olduğu gibi gelecekte de olacaktır…
Ayrım yapmadan, ırk, mezhep, din sömürüsü ve halkı düşmanca tavırlarla ayırmadan politik çıkar gözetmeksizin yapılacak her olgu bizi sosyal adalete ve özgürlüğe, barışa bizleri götüreceği unutulmamalıdır…
İşte olgular oluşurken yapılacak her davranış bizim millet olarak geleceğimizdir, şu aşama yurdumuz dört bir yandan istihbarat ağları ile örülmüştür. Bu ağlar bizi sıkıp parçalamak için zaman ve mekânı hazırlamakla uğraşıyorlar, bir yandan da kendi aralarında savaş veriyorlar…
İşte Türkiye'nin son durumu bu, sizlerin kararı geleceğimizi belirleyecektir…
Son söz aslında ilk söz olarak görülmeli, buna göre ; genç arkadaşlar düşünmeyi ve fikir üretmeyi bırakmayın, sizlerin fikirleri geleceğimizdir, bunu bizlere bir kere daha göstermenizde yar var, sizlerin dediği gibi “Bu daha başlangıç” olsun ve sonunu sizler belirleyin…
Saygılarımla…
Bölüm son…
Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni
Cessur Demirali GÜRSU 

.










Pazartesi, Eylül 01, 2014

Planlı Yasa Uygulamaları: (Bölüm -9-)

Cessur Demirali Gürsu
Dışarıda fakat fikir Suçlusu
Derin sular (1)

Saygın okurlarım,

Bu gün 01-09-2013 Pazar, yaz tatilinin bitiği günlere yaklaşıyoruz. Artık tüm öğrenciler eve dönüş hazırlığı içine gidiler.

Geçtiğimiz 8 ay süresince savaş kokusu, bu konun pislikleri etrafa yayıldı, birde Sanal, yapay, yapısal, planlı yasal uygulamalar gündemimize girdi. Bizler yine de tatilimizi yaptık, bunu yanında isyan kokuları da hızla yayıldı, Gezi olayları bunları fişekleyen olgu olarak önümüze çıktı. Medya ve organlarının iç yüzleri ortay serildi. Biz yaz tatili boyunca yine durmadık. Sizleri elimizden geldiğince değişik platformlarda uyardık. Bu uyarılarımız İnternet ortamında, yazılı basında, sözlü ve görsel olarak dostlarımızın ve meslektaşlarımızın yardımı ile halkımıza elimizden geldiğince tarafsız olarak senaryolar karşı uyardık. Bazılarınız yazdıklarımızı bu tatil rehavetinde okudu. Bazılarınız “ben şu anda tatildeyim” deyip yazılarımızı es geçip yazdıklarımızı okumadı…
Uyumak ve uyutmak çok güzel bir duygudur esnemek ise içimize temiz havayı çekmemiz demektir...

Deniz kenarında denize dalmadan önce derin hava çekeriz. Hava yaşam kaynağıdır. Kötü kokular havda olduğu zaman iyi havayı içimize çekemeyiz, çektiğimizi zannederiz ama hav bozuktur…

Aranızda suyu sevmeyen var mı?
Yurdumuzun üç tarafı denizler ile çevrili, aşağı yukarı dört bir tarafımız da düşmanlarla çevrili…

Şu anda oturdum denizi hayal ettim…

Konular önüme geldikçe ulusça düştüğümüz veya istemeyerek düşürüldüğümüz bu çirkin senaryoyu durdurtma çareleri üretmek istiyordum. Bir olguyu eleştirirken çareleri de sunmanız gerekir diye de düşündüm. Çünkü insandım, düşünmek benim yaradılışımda vardı…

 Gördüklerimle göreceklerimi bir arada düşünüp, olacakları önceden analiz ede bilimiydim?

Şimdi soracaksınız Planlı Yasal uygulamalarla ile bu yazının alakası ne?

İşte beraberce şimdi beyin fırtınası yaratalım; düşünmenizi istiyorum. Sizlerde bu olguları çözecek ve bulacak olgunluğa sahip kişilersiniz ve ben öyle düşünüyorum, düşünmekle kalmayıp buna eminim. Nasıl mı? Şöyle; sizler teknoloji çağında yaşıyorsunuz ve bilgisayar kullanıyorsunuz, iyi, kötüyü çözüp, düşünüp kendi özgür iradenizle yorum yazıyorsunuz…

Ben ise gördüklerimi duyduklarımı önceden yazdığım ve şimdi yazdığım yazıdaki gibi buluyorum.  Araştırıyorum, hem bilgisayar başında, hem de sahada araştırıyorum, tabii ki bu araştırma grup çalışmasıdır…

Ben ancak bir aracıyım bu araştırmayı sizlere aktarıyorum…

Her olgu birbirine bağlı gelişiyor, Narko-Terör, Ergenekon, Balyoz, PKK ile iş birliği yapan Halifenin durumunu elimden geldiğince kendi yaşadığım ülkenin iç sorunlarını dış ülkelere fazla ifşa etmeden yüzeysel olarak yazıyorum. Dibe indiğimde avcı ve avlana kişileri görüyorum. Bazıları ile tanıştım, bazıları ile satranç bile oynadım, hepsi ama hepsi bir amaç için bu derin sularda bulunuyorlardı. Benim tersime hepsi dış ülkelerden talimat alıp ülkemde sözde bize yardım için buluna kişilerden oluşan balık ve avcılar bunlardan bir kaçı idi. Şunu biliyorum ki, şarkıdaki gibi “ Türk'e Türk’ten başka yardımcı olacak kimse yok”…

Tüm halkımız, hepimiz beli bir siyasi görüşe sahibiz. Bu yönde o karanlık sularda önümüzü bazen göremeden ilerliyoruz, tek gördüğümüz, oda göre bilirsek önümüzde giden arkadaşımız oluyor. Bazen o arkadaşımıza sesleniyoruz “oradaysan ses ver “ diyoruz. Çoğu zaman o karanlık sularda bizi tahrik eden balık ve avcıları sözlerine ve duruşlarına kapılıp birbirimiz kırıyoruz. Bu tahrik olgusu, aslında hem balık hem de avcıların bir ölçüde işine geliyor...

Yukarıda da belirttiğim gibi son on bir yıldır çoğalarak, yoğunlukla burnumuza kötü kokular geliyordu ve yangın çıkacak korkusunu içimizden büyüyordu ve dumanlar tütmeye başladı…

Saygılarımla…

Bölüm son…

Rogg & Nok Genel Yayın Yönetmeni

Cessur Demirali GÜRSU